Ölü Balık

26.1K 1K 47
                                    

Kitabı sıralamada yükselmesi umuduyla ikiye bölmedim ama ikincisi hakkında çokça soru sorulmuş. Açıklama kısmına eklemiştim, ikincisininde bu başlık altında yayınlanacağını. İkiye bölmemim daha sağlıklı olacağnı düşünüyorsanız belirtin lütfen, her zamanki gibi değerlendiririm.^^ Bu bölüm biraz hastane kokulu bir bölüm oldu. Kardeşim bir operosyon geçirdi. Lütfen dualarınızı eksik etmeyin. Bu hafta bölüm yetiştirmem çok zor oldu ama her şeye rağmen yazmaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz.

Topuklu ayakkabılarının çimen zemini mahvetmesine aldırmayan edasıyla, kalabalığın ortasında açılan boşlukta tok adımlar atmaya devam ediyordu. Onunla birlikte çevresinde dolanan yapılı adamlar ise, görünüşlerine inat komik bir hal sergiliyorlardı. Sanki herhangi biri en kıdemlisinden, acemilerine kadar; tüm organizasyonun kölesi olduğu bu kadını burada, kuklalarını ürettiği merkezde herhangi bir zarar verebilirmiş gibi. Ne söylediğini duyamayacak kadar geç kalmış olamam umurumda değildi. Kalabalıktan bir tezahürat yükseldiğinde, son liderin kuklalarının tepki verdiğine gözlerimle şahit oldum. Bu aşağılık kadına yapılan tezahüratlar midemi kaldırırken, daha dün beni yere seren adamın parıltılı gözlerle son lideri izlediğini, ona tezahüratlar yağdırdığını gördüm. Bu durum gittikçe can sıkıcı bir hal almaya başlamışken, kalabalık sessizleşti ve dağılmaya başladı. Ancak ayak uçlarımda yükselerek görebildiğim altın sarısı saçlar, görüş alanımdan tamamıyla çıkmıştı. Dağılmaya başlayan kalabalığın arasından bana yürüyen gözlere odaklandığımdaysa, şaşkınlığımı belirli bir ölçüde saklayabildim.

Asaf Hoca bana ulaştığında kolumdan tutarak arkaya dönmemi sağladı. Benimle birlikte yön değiştirdiğinde, yüzlerimiz az önce son liderin konuşma yaptığı yerin tam aksine bakıyordu. "Hala her hareketimi izliyor. Ne konuştuğumuzu anlamasın." dedi, fısıltıyla. "Neden bahsediyorsunuz kim?" dedim, aynı tonda. "Şu an için ayrıntılarını anlatamayacağım ama akşam saat tam sekizde odandan dışarı çık, ben seni bulacağım."

Onaylamamı dahi beklemeden yanımdan ayrıldığında arkasından bakakalmıştım. Çimenlik alanda kimsenin kalmayışı, görüş alanımın tamamen açılmasına neden olmuştu. Asaf Hoca yanına vardığında altın sarısı saçlar gözlerini ondan alıp bana çevirdi. Ebrar KARAHAN'ın yüzünde beliren itici gülümseme midemi kaldırırken, Asaf Hoca'nın koluna girişini izledim. Çimenleri toprak zeminden ayıran ince topuklu ayakkabılarıyla, yola onun kolunda devam etti. Şaşkınlığımın verdiği ölçüde, adımlarımı sıkılaştırdığımda; sabah sporunun kapalı salona taşındığını öğrenmem vakit almadı. Sevgili liderimiz böyle gürültülü sporlardan hoşlanmadığı için çimenlik alanda çalışamıyorduk. Acemiler arasında dönen muhabbetler de oldukça mide bulandırıcıydı. Son liderin ne denli naif bir kadın olduğundan bahsediyor, aynı zamanda bu denli güçlü bir görüntü çizebildiği için onu takdir ediyorlardı. Buradaki durum akademiden de vahimdi. Organizasyon tamamıyla uyuşturulmuş bir gurup okuyucu beyninden oluşuyordu. Her biri kafatası samanla doldurulmuş, bir grup kuklaydı.

Hava kararana dek, son lider ve sarı saçları birkaç defa daha gözlerime çalındı. Organizasyon içinde dolaşıp, peşindeki kalabalık okuyucu gurubuna hararetle bir şeyler anlatıyordu. O sırada yakınımda bulunan birkaç acemidense hayret nidaları yükseliyor, beğeniyle süslenen bakışlar atılıyordu. Son lider her karşılaşmamızda bana yandan bir bakış atıp varlığımdan haberdar olduğunu bir kez daha kanıtlıyordu. Sinsi ve tehditkâr bakışları, buradaki patronun o olduğunu üzerine basarak hatırlatıyordu. Oysa buna hiç gerek yoktu. Peşinden oradan oraya sürüklediği Asaf Hoca bile bunun göstergeli bir kanıtıydı.

Kilitlenmek üzere olduğum günden sonra sadece birkaç defa Asaf Hoca ve diğerleriyle buluşabilmiştim. İlki yine varlığından yeni haberim olduğu üç gizli kapıdan birinin ardındaki odadaydı. Bana oraya kadar eşlik eden yine Asaf Hoca olmuştu. Sessiz yürüyüşümüz sırasında, dilimin ucuna gelen kelimeleri çokça yutmuştum. Yutkunmalarımın ardında 'Arkadaşlarımdan haberdar mısın?' gibi saçma cümlelerde vardı. Sanki ben böyle söylediğimde, durumun tuhaflığını fark etmeyecekmiş gibi. Bana ihanet ettikleri, beni kullandıkları, aslında benimle hiç arkadaş olmadıkları ve en önemlisi beni çok sevdikleri Duru yerine ölmem için getirdikleri çokça kurmak istediğim cümleler, dillendirmek istediğim yakınmalardı. Ama hiçbir şey söylemedim. Belki de utanmıştım. Değer verdiğim insanlar tarafından, değer görmemek beni acınası yapıyordu. Bir zavallı gibi görünüyordum. Konuştuğumda, yakındığımdaysa daha da düşecektim.

RUH OKUYUCULAR 1+2Where stories live. Discover now