8.İKİ DELİ (TEKRAR)

Start from the beginning
                                    

Şimdi tüm gözler onların üzerindeydi ve ölüm sessizliği hakimdi mekana.

"Senin derdin bana mı haddimi bildirmek yoksa bahsettiğin kürde mi?"

O kadar sakin konuşmuştu ki ses tonu ile yaptığı uyuşmuyordu.

"Benim reisliğimi sorgulamak senin gibi parazitlere mi kaldı ulan!"

Aniden,tuttuğu kafayı önündeki masaya gömerken çıkan ses orda bulunanların derin bir nefes almasına neden olmuştu.

"Eğer sırf bir seminer yüzünden benim reisliğimi sorgulayacaksanız daha iyisini yapacağınızın garantisini verin."

Tuttuğu saçlarla tekrar kaldırdığı kafayı bu kez daha sert masaya çarparken sessizliğin hakim olduğu mekana kırılma sesini yayılmıştı. Gitti burun..

"Ya şimdi benden ve Yavuz'dan daha iyi reislik yapacağını iddia eden birileri çıksın karşıma ya da bundan sonra sözüm üstüne söz söyleyeni şerefim üzerine yemin ederim ki yaşadığına pişman ederim."

Elindeki kafayı bırakıp tiksinir gibi ellerini silkeledi. Sonra da kendisine korku dolu gözlerle bakan kalabalıkta gözlerini gezdirdi. Hepsi dut yemiş bülbüle dönmüş adamlara alayla bakıp Yavuz'u baş hareketiyle yanına çağırdı. Tüm ağırbaşlılığıyla yanına gelen genç adamın omzuna elini koyup kendilerini pür dikkat izleyen adamlara döndü.

"Şu saniyeden sonra benim ve Yavuz'un yaptıklarını sorgulamayı dahi yasaklıyorum size."

Kardeşine dönüp göz kırparken kendi dudaklarındaki hafif tebessümü onda da gördü. Bir de kumral gencin gözlerinde reisine duyduğu gurur. Bu ona daha fazla güç verirken çalan telefonunun sesi ortamda yayıldı. Ekranda beliren Ahmet Hoca yazısı uzun zamandır gelmesini beklediği olayların yaşanacağını bildiriyordu.

*************

Kendinizi bir balon olarak hayal edin. Sürekli şişirildiğinizi,patlama noktasına geldiğiniz halde patlamanıza izin verilmediğini,uçabilecekken bir yere bağlı kaldığınızı. Hayal edebildiniz mi? Edebildiyseniz Emre'yi anlamaya yaklaştınız,edemediyseniz de boşverin. Sonuçta yaşayan Emre,size ne onun nasıl hissettiğinden.

Neyse ne diyorduk? Hah,Emre diyorduk. İki haftadır bir yatağa bağlanmış olan Emre. Bağlanmak derken ciddi anlamda bağlanmak. Şimdi biz baştan alalım çünkü içimizden bir ses anlamadınız diyor.

İki hafta önce Ülkü Ocağından kaçar gibi çıkınca başlangıçta pek olayın farkında olmadığından sadece intikamını almış olmanın sevincini yaşamıştı. Ancak olay yerinden uzaklaşıp bilinci yerine gelirken korkak durumuna düştüğünü fark etmişti. Fark ettiği şeyle siniri şimdiye kadar hiç hissetmediği kadar ibreyi zorlarken eli ayağı birbirine dolanmıştı.

Dövüşe ihtiyacı vardı. Nefes kadar ihtiyacı vardı dövüşe. Yavuz'u bulduğu ilk konaklama yerine bırakırken bunu akıl edebilecek kadar kendinde oluşuna şükretti. Zira öyle anlarda her şeyi bir sis bulutunun ardından izlerdi. O an tüm dünyasının sise bulanmamış olması tamamen Yavuz'un şansıydı.

Gittiği kulüpte sinirini hemen atamayacağını fark edince de iki hafta yatağa hapsolmasına neden olan 3 dövüşe katılmıştı. Sonra da olan olmuştu zaten.

Çakma doktor Kerim bu işin kendisini aştığını belirtip hastaneye gitmesini söylemişti. Emre ne yaparsa yapsın Arslan'ı ikna edememiş ve soluğu hastanede almışlardı. Hastane polisine saçma sapan,arka mahallede hırsız saldırısı hikayesi uydurmuşlardı.

Kaburgasında çatlak,sol el bileğinde burkulma,yüzünde ve vücudunun nerdeyse tamamında morluklar,kaşlarında yarılma,gözlerini açmasına engel olacak şişlikler... Kısacası tamamen ölü bir vücut. Bu dövüşlere Emre dışında biri katılsa en az 10 kat daha fazla hasar alırdı,orası ayrı...

YAKAMOZWhere stories live. Discover now