8.İKİ DELİ (TEKRAR)

Depuis le début
                                    

3 gün doktor gözetiminde hastanede kaldıktan sonra 2 haftalık ev istirahati şartıyla salmışlardı. Tabi ki Emre doktoru dinlemeyi düşünmüyordu ama Arslan faktörünü unutmuştu. Uzun saçlı adam ilk günden Emre'ye doktorun isteklerinden taviz vermeyeceğini göstermişti.

Emre'nin kendi odasında banyo olduğu için onu odasına yatırmışlardı. Her öğün yemeğini ayağına getiririyor,ilaçlarını aksatmadan içiriyor,merhemleri tek tek sürüyor ve tuvalete de onsuz gitmesine izin vermiyordu. Bu iki hafta içerisinde sadece bir kez banyo yapmasına izin vermişti çünkü aldığı nefes bile kaburgasındaki çatlak yüzünden işkenceye dönen Emre için banyo yapmak mümkün değildi.

Sıkıntı da şurdaydı ki Emre acıyı umursamıyordu. Kaburgasındaki batma hissi,nefesinin iğne etkisi umrunda değildi. Tek istediği hareket etmekti. Yürümek,koşmak ve olabildiğince dövüşmek istiyordu. Hadi ama tükettiği oksijen kadar sinir üreten bir bedene yatmak neydi??

Arslan'ın arkasını döndüğü her fırsatta acılarını görmezden gelip yürümeye çalışmasının sonucu ise yatağına kelepçelenmek olmuştu. Arslan'ın o kelepçeyi nerden bulduğunu düşünmeyi ise sona bile bırakmamıştı. Mümkünse kendi özel hayatına sıçan adamın özel hayatı ondan uzak olsundu.

Arslan'ın;dövme salonunu açmadığı,evden çıkmadığı,Emre'nin;okula gitmediği,yataktan sadece tuvalet için çıktığı uzun bir zamandan sonra çok şükür insan içine çıkabilmişlerdi. Sabahtan gittikleri doktor çatlağın iyileştiğini artık istirahatın bittiğini söyleyince uzun saçlı genç ikna olmuş ve Emre'yi salmaya karar vermişti.

Emre gibi inek bir gencin tabi ki iki hafta sonra geleceği ilk yer okul olurdu. Final dönemi yaklaşırken derslerden daha fazla geri kalamazdı. Okula gelmediği dönem boyunca Sezer'le haberleşip ondan notları almıştı. Tabi tüm havadisleri de notlarla beraber...

Ülkücülerin arasındaki gerginlikten tutun da Sezer'in bu dönemki 5.sevgilisinden de ayrılışına kadar. Tüm bunları düşünürken kampüse geldiklerini Arslan arabayı durdurunca anladı.

"Sağol Arslan'ım."

"İçim hiç rahat değil kardeşim. En azından bugün de dinlenseydin."

Endişeli bakışlarla kendisini izleyen gencin yüzüne dağılmıştı uzun saçları. Gözlerini kapatan saçlarını sağ kulağının arkasına sıkıştırıp devam etti.

"Zaten tam iyileşmedin daha,şimdi Allah korusun bir şey olursa durumun daha kötü olur."

Emre arkadaşına göz devirdi. Tamam kendisi için endişeleniyordu,şefkat gösteriyordu,iyiydi hoştu da bu kadarı fazlaydı yani. Koskoca ringlerin birincisine bebek muamalesi de neydi?

"Abartma oğlum! Zaten ömrümü çürüttün iki haftada. Bi sal lan beni!"

Arslan arkadaşına kaş çatarken eliyle kışkışladı.

"Aman sana iyilik yapanda kabahat,çık git akşama kadar gözüm görmesin seni."

Genç adam sırıtarak kapıyı açarken kapatmadan önce arkadaşına döndü.

"Sağol kardeşim,iyi ki varsın."

Arslan'ın yüzünü muhteşem bir tebessüm kaplarken Emre onun cevabını beklemeden mühendislik binasına ilerledi.

Binanın girişindeyken çalan telefonunu montunun cebinden çıkardı. Ahmet Hoca'nın neden aradığını düşünürken adamın zamanlamasını takdir etti. Bunca zaman arama arama tam Emre okula döndüğünde ara,helal olsun. Acaba Emre'ye takip cihazı takmış olabilr miydi?

"Buyrun hocam."

"Her neredeysen okula geliyorsun."

Sert ses tonu Emre'nin kaşlarının birleşmesine neden oldu.

"Okuldayım zaten hocam."

"İyi hemen odama geliyorsun."

Cevap beklemeden yüzüne kapanan telefonla az çok sebebini anladı. Muhtelemen ülkücülerle arasında geçenleri öğrenmişti ve bunun hesabını soracaktı. Şansına küfrederken binaya girip hocasının odasının bulunduğu kata ilerledi. Kader denen şey varsa cidden onunki en boktan olanı olmalıydı. Daha yeni iyileşmişti. Nefes bile almadan hesap vermeye gidiyordu,çok güzel.

Her ne kadar iyileşmiş de olsa kaburgaları tam da kendine gelmediğinden hem de vücudundaki yaralar ancak kabuk bağladığından merdivenleri çıkmak ağrılarının artmasına neden olmuştu. Önünde durduğu kapıda derince solumaya çalışırken kemiklerinin etine batmasıyla kapının kolonuna yaslanmak zorunda kaldı. Yüzünü hissettiği acı ile buruştururken bir süre bekledi.

 Düzene giren nefesleri,azalan acısı odaya girme vaktinin geldiğini gösteriyordu. Kapıyı tıklatıp içerden 'Gel' cevabını aldıktan sonra kapıyı açtı.

Gözlüklü hocasını masasında oturur halde görmeyi bekliyordu da ayakta dikilen siyah kaşeli genci beklemiyordu. Hocası eli ile kendinden kısa gencin yanını işaret ederken kapıyı kapatıp gösterilen yerde durdu.

Alp ellerini önünde bağlarken Emre ellerini arkasında bağladı. İki genç de zerre tereddüt göstermeyen bakışlarını hocaya dikerken başları dimdikti. Ya cidden cesurdu bu gençler ya da yüzsüzlerdi.

"Neler olduğunu öğrendim."

Gözlerini karşısındaki gençlerde gezdirdi.

"Alp'in sınav kağıdını değiştirdiğini,Emre'nin aptal gururuyla ses etmediğini,intikam amacıyla Ziya Gökalp'le ilgili semineri sabote ettiğini ve en sonunda da Alp'in silahla eşkıya gibi sokaklara düştüğünü."

Bir şeyler söylemelerini beklediği gençlerde sessizlik devam edince kendisi konuştu.

"Yani doğru dediklerim?"

Tekrar sessizlik sürünce konuşmayı uzatmamaya karar verdi.

"Bu yaptıklarınız cezasız kalmayacak gençler. Size olan güvenimi boşa çıkarmanız yetmedi ocağı oyun bahçesine çevirdiniz. Şimdi ilk olarak Emre Bey nefret ettiğin ocağa devam edeceksin. Ufacık bir hata yap da gör bakalım dünyanın kaç bucak olduğunu."

Emre burnundan derin derin solurken saygısızlık yapmamak için dilini ısırdı.

"Sana gelince Alp efendi,sen de bu defa cidden Emre'den sorumlusun. Onun her hareketinden sorumlusun,birinizin yaptığı hatayı ikinize de ödetirim haberiniz olsun."

Alp kızarırken söyleyemediği her şey gözlerinde birikiyordu.

"Son olarak ikiniz de 2.döneme kadar benim ayak işlerimi yapacaksınız. Yani bu demek oluyor ki size tatil yok."

"Hocamm!"

Geldiklerinden beri ikiliden ilk kez ses çıkarken aynı anda aynı tepkiyi vermiş olmaları Ahmet Hoca'nın sırıtmasına neden olmuştu.Anlık süren bu sırıtmayı hemen yüzünden silerken tehditkar haline büründü.

"Çok sayın illegal dövüşçü Emre Bey,bir itirazınız mı var? Hayır varsa söyleyin de ona göre tüm hayatınızı karartayım. Babanız da bana destek olur diye umuyorum,ne dersiniz?"

Hayatında ilk kez tehdit edilmiyordu ama ilk kez ailecek çok değer verdikleri biri tarafından tehdit ediliyordu. Hocası bir seminer için Diyarbakır'a gitmiş,Emre'nin evinde misafir olmuştu. Bu sayede ailecek çok yakın olmuşlardı. Eğer babası bu olanları duyarsa cidden hayatı kararırdı.

"Peki siz Alp efendi? Siz babanızın ülkü ocağı başkanı olmasına çok güvenmeyin bence çünkü en son hatırladığım kadarıyla onun isteği üzerine değil benim isteğim üzerine reis olmuşunuz. Hem babanızın da bana sizin için; eti senin kemiği benim dediğini hatırlıyorum da."

İki genç de dizginlerini Ahmet Hoca'ya kaptırmış olmanın farkındalığıyla daha da sinirlenirken dokunsan patlayacak hale gelmişlerdi.

"Şimdi,var mı itirazı olan?"

Alaylı sırıtışın kapladığı yüzü karşısındaki gençleri çileden çıkarırken aynı anda "Hayır"diye homurdandılar.

"İyi o zaman,çıkışta yanıma gelin. Halletmeniz gereken evrak işlerim var. Şimdi çıkın!"

Hiçbir tepki vermeden aniden arkalarını dönüp odadan çıkarlarken Ahmet Hoca şunu düşünüyordu.

"İki deliyi en başından bir araya getirmemeliydim."

YAKAMOZOù les histoires vivent. Découvrez maintenant