9

20.2K 1.5K 999
                                    

Öylece kaldım o an. Ağzımı açtım, kapattım. Bu hareketi birkaç kere tekrar ettim ama söyleyebileceğim tek bir kelime yoktu. Eğer kesinlikle yalan söylemeliysem çok güzel yalan söylerdim ama doğru veya yalan söylemek arasında kaldığımda mümkün değil, yalan söyleyemezdim.

Ellerini yüzüne atıp ovdu Yakup. Sonra gözlerini bize dikti yine. Süt dökmüş kedi gibi hissediyordum ve Kağan'a bakmaya korkuyordum. "Yakup-"

"O senin kardeşin." dedi gözlerini Kağan'ınkilere dikerek. (Durun! Siz kardeşsiniz! falan mı yazsaydım acaba diye düşündüm ama ortam ciddi şş) "Kağan sakın!"

"Öyle bir şey yok." dedi Kağan. Düşündüğüm şeyi ima... Etmiyordu herhalde?

"O olay sadece boyun emmekten ibaret! Biz yatmadık, Ezgi ayrılsın diyeydi." diye açıklama yaptım bir an.

"Onu kast etmedim." dedi Yakup hâlâ Kağan'a bakarken. O zaman... Diğer ihtimal.

"Ve Kağan bana karşı bir şey hissetmiyor. 9 yıldır yüzüme bile bakmıyor." dedim alayla gülerek.

"Bırak da buna o karar versin." dedi Yakup bana sinirli bir bakış atarak. Sonra ayağa kalktı, dikildi karşımıza. "Son zamanlarda tuhaf davranıyordun ama bunu cidden beklemiyordum." Şey, Kağan öncesinde nasıl davranıyordu ki? "Bulut etrafında diye miydi yani?"

"Yakup." dedi Kağan uyarıcı bir sesle. "Yeter."

"Neden? Ürkütüyor mu?" Kağan kolumu yakaladı, aceleyle evden çıkarttı beni. O kadar çok şaşırmıştım ki, tepki vermedim ya da karşı koymadım. Arabaya bindik, eve geldik. Kağan yine kendini odasına kapattı ama bu sefer ben de salona falan geçmedim. Odama, yorganımın altına yerleştim. Sindirmem gerekiyordu ama bu... Bu sindirebileceğim bir şey miydi ki?

Öz abim değildi ama ben onları öz kardeşten ayırmamıştım ki hiç. Şimdi bir anda böyle bir şey... Aynı soy adı taşıyor, aynı kişilere anne baba diyorduk. Birbirimizle bir samimiyetimiz, yakınlığımız olmasa da birbirimizin kardeşi olduğumuz bilincinde büyümüştük. Gerçi ben öyle büyümüştüm, 6 yaşındaydım daha. Kağan bana göre büyüktü ve beni yabancılamıştı ama... Bu yine de garipti.

Peki işin en önemli noktası? Ben nasıl hissediyordum?

*

Sabah Kağan kahvaltıya inmedi. Annem uyandırmamı istedi ama ben Hakan'ı yolladım. Kağan'ın ateşi çıkmış. Okula annem bıraktı. Çıkışta da otobüsle döndüm.

Ve sonraki gün de.

İki gün boyunca Kağan'ın yüzünü görmedim. Belki de bilerek yapıyordu. Yüzleşmekten korkuyordu. Belki de ilk adımı benden bekliyordu ama ben... Ben bunu yapabilecek kadar cesur değildim. Odasına girip onunla konuşamazdım yani.

Tabi bu kararım sonunda değişti. Çünkü Kağan 3. gün de sabah uyanmadı. Sonunda kendimi odasının kapısında buldum. İç geçirdim ve elimi göğsüme götürdüm. Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki her an olduğum yere yığılıp kalp krizi geçirebilirdim.

"Sakin ol Bulut." diye mırıldanıp kapıyı tıklattım. Tabiki cevap gelmedi. İç geçirdim, içeri daldım bir anda.

Kağan pikenin altına girmiş, boynuna kadar çekmişti onu. Perdeler de kapalıydı ve odası resmen karanlıktı. Aceleyle pencerelere doğru adımladım. "Anne bugün de dinlensem olmaz mı?" diye mırıldandı yorgun bir sesle. Perdeleri iki yöne çekip açtım ve oda bir anda aydınlandı. Homurdandığını duyunca karşısına dikildim. Gözleri gözlerimi buldu, hızla arkasını döndü bana. "Gelmeyeceğim, annem bıraksın."

"Kalk artık. Hasta falan değilsin." Cevap vermedi. "Kağan kalk." Çıt yok. Omzunu dürttüm. Sonra iç geçirdim. "Ne hissettiğinin zerre kadar önemi yok. Ama böyle devam ederse bir yıl daha sınıfta kalacaksın."

Kağan (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin