6- Güven

9.4K 262 9
                                    


Alya yüzüne vuran güneş ışığına karşı gözlerini kırpıştırarak yatakta doğruldu. Nerede olduğunu algılaması bir kaç saniyesini almıştı. Yanında yatan Bora'nın hareket etmesiyle irkilse de yataktan kalkmadı. Bütün gece çenesinden dondurmayı silişini düşünmüş, her düşündüğünde de bütün vücudu karıncalanmıştı. Parmak uçlarında ilerleyerek banyoya girdi, aynaya bakmak istemiyordu. 3 gündür kendine hiç bakamamıştı. Yüzünü yıkayıp bir süre soğuk suyun tadını çıkardı. Tekrar yatağın önüne geldiğinde büyük bir boşlukla karşılaştı. İkisi de birbirine dokunmamak için put gibi yatmışlardı ve yorgan bile düzgün duruyordu. "Bora?"
Ses yok. Acaba onu burada bırakıp gitmiş miydi? Yok, hayır. Yapmazdı öyle bir şey, değil mi? Alya kapının aralanmasıyla irkildi. Elinde bir peçeteye sarılmış simitleri düzgün tutmaya çalışarak topuğuyla kapıyı kapatan Boraya baktı. "Acıkmışsındır diye düşündüm." Yavaşça elindeki simitlerden bir tane uzatıp koltuğa oturdu.  Alya karşısındaki adama baktı. Bilmediği bir nedenden ötürü onun yanında kendini güvende hissediyordu. Uzun zamandır böyle hissetmemişti. Tamam bazen iğrenç davranıyordu, kendini ufak bir böcek gibi hissetmesine neden oluyordu, ama güvendeydi işte.

"Ne olacak şimdi? Ölene kadar burada mı kalacağız?"
"Bilmiyorum."
"Burcu meraktan ölmüştür. Belki babam da merak etmiştir. Ah, Saliha ablayı düşünemiyorum bile. Kesin kahvaltı masasına bakıp bakıp ağlıyor."
"Bir yolunu bulmaya çalışıyorum zaten. Yeni hat almamız gerekiyor sana, büyük ihtimalle o hattını dinlemeye başlamışlardır bile. Arkadaşını arayıp durumunu anlatırsın. Oldu mu?"
Alya başını sallayıp simidin son parçasını da ağzına tıkıştırdı. Acaba Burcu polise haber vermiş midir? Düşüncelerinden kurtulup ayağa kalktı, "Çık hadi." Bora anlamayarak suratına baktı. 
"Ne? Niye çıkacağım?"
"Üzerimi değiştireceğim."
Ayağa kalktığı gibi söylene söylene kapıya ilerledi, "Ben de baya merak ediyordum o küçük vücudunu." Alya göz devirip kapının kapanmasını bekledi. Tamam öyle büyük göğüsleri ya da iri kalçası olmayabilirdi, ama vücudu küçük de sayılmazdı. Bir defa boyu yeterince uzundu. Poşetleri tekrar açıp ne giyeceğini düşündü. Keşke daha fazla şey almış olsaydı. Çok beğenerek aldığı pembe ve kırmızı tonlarının hakim olduğu çiçekli elbiseyi giydi. Çantasına telefonunu atıp Bora'nın yanına gitmek için kapıya ilerledi. Bir yandan babetini giymeye çalışırken bir yandan da konuşmaya çalışıyordu, "Bak bugün kesin şarj aleti almamız lazım. Ayrıca aşağıdaki resepsiyondan telefonu kullanmayı isteyebiliriz. Burayı da dinleyecek değiller ya."
Bora ayakkabısını düzeltmek için debelenen kıza bakıyordu. Bir ara söylediklerine bile odaklanamadı. Gerçekten, bir insan nasıl bu kadar güzel olabilirdi ki? İlk karşılaştıklarında nasıl fark edememişti? içindeki tüm öfkeyi ellerinin arasına alıp yok edebilecek kıza baktı. Düşüncelerinden kurtulduğunda Alya gözlerini iyice açmış ona bakıyordu, "Yüzümde bir şey mi var?"
"Hayır, dalmışım. Yürü hadi." 
Resepsiyona geldiklerinde yaşlı adama gülümseyip telefonu kullanmak için izin istediler. Alya aceleyle Burcu'nun numarasını tuşlayıp telefonu iki eliyle birden kulağına bastırdı. Sesini duyar duymaz heyecanına engel olamadı, "Burcu! Benim."
"Alya? İnanamıyorum sana. Neredesin 3 gündür. O kadar çok korktum ki senin için, kendimi yiyip bitirdim. Az kalsın polise gidecektim. Taksideki adam polise gittiğim an seni öldüreceklerini söylediğinde yaşadığım paniği hayal bile edemezsin!"
"Biliyorum, özür dilerim." Alya fısıldayarak olayı özet geçti. Arkadaşının sinirlerinin gerildiğini bağırışlarından anlayabiliyordu. "Burcu, babam?"
"Şey, üzgünüm. Baban o günün akşamında yurt dışına çıkmış bile. Haberi olduğunu dahi sanmıyorum." Burcu kendini zor tutuyordu. Alyanın babasından oldu olası nefret etmişti.

Birkaç dakika daha konuştuktan sonra telefonu hüzünle kapadı. Yaz tatili daha yeni başlamıştı ve çoktan berbat olmuştu. Aslında halinden azıcık da olsa memnundu. Bunu inkar edemezdi. Ama okulu açıldığında İstanbul'a geri dönmek zorundaydı ve karşılaşabileceği tehlikeler onu korkutuyordu. Arkasını dönüp Bora'nın önünde dikilip başını kaldırdı, "Tamam gidebiliriz.."
Ufak bir cafe bulup bir şeyler içmek için oturdular. Alya ısrarla buzlu içecek isteyince Bora daha fazla uğraşmak istemedi. Kendisine kahve almak için kasaya doğru ilerledi. "Kağnıyla mı getiriyorlar bu kahveyi?" diye düşünürken bir an Alya'nın oturduğu masaya takıldı gözü. Genç bir çocuk gülümseyerek kızın karşısındaki sandalyeye oturmuş konuşmaya çalışıyordu. Yumruklarını sıktığını fark ettiğinde kendine şaşırmıştı. Ona neydi ki? Yine de kendini tutamayıp yavaşça masaya ilerledi. Tam çocuğun arkasında durup sertçe elini omuzuna bastırdı. Alya şaşkın bir halde Bora'ya bakıp ne yapmaya çalıştığını anlamak için uğraşıyordu.
Çocuk aniden ayağa kalkıp sert bakışlarını Bora'ya çevirdi, "Çek o elini."
"Benim yerime oturmuşsun."
"Abisi misin?"
"Hayır."
"O zaman?" bakışlarını kıza çevirdi, "Bu kız senin için biraz küçük değil mi? Bırak da gençlerin önü açılsın." Arkadan gelen kahkahalara sırıtışla cevap verdi. Tüm arkadaşları yan masada onları izliyordu. Sırıtışı suratına inen yumrukla dağıldı, Alya'nın istemsiz çığlığı herkesin onların olduğu tarafa bakmasını sağlamıştı. Çocuk yerden kalkmaya çalışırken tüm arkadaşları ona vuran adamın üzerine atlamaya hazırlanıyordu. Bir kaç savrulan yumruk ve sandalyeden sonra yerde kıvranan beş kişi vardı. Alya dimdik duran Bora'ya baktı, sırtı ve kolları gerilmişti. Suratında nefret ve öfkeden başka hiçbir şeyin izi yoktu. Başıyla önünü işaret ettiğinde karşı çıkmadan adamın dediğini yapıp kapıya yürüdü. 
                                                                                  ~~~
Hiç beklemediğim bir anda üzerine saldıran herkesi savurmuştu. Eğer korkmuyor olsaydım tüm çirkefliğimi karşımdaki öküzün üzerinde kullanırdım. Ama gerçekten tek kelime edersem elinin tersiyle ağzıma vuracak gibi duruyordu. Kollarımı göğsümde birleştirip hızlı adımlarla otel'e doğru yürümeye başladım. Arkamdan seslenmesini takmadan sakinleşmek için derin derin nefes alıp veriyordum. "Alya!" sesi her zamankinden daha sertti.
"Ne var!?"
"Nereye gidiyorsun? Dursana!"
"Sana ne? Beni de mi döveceksin?" Şaşkınlığını bir anlığına saklayamasa da hızla yanıma gelip sıkıca kolumu tuttu, "Ne yapsaydım? Çocuktan o kadar hoşlandıysan uyarsaydın da daha hafif yumruklasaydım! Hakkında saçma sapan konuşulması hoşuna mı gidiyor?" 
"Ben kimseden hoşlanmadım! Kimsenin suratını dağıtman gerekmiyordu! Adam gibi gitmesini söyleseydik giderdi, herkes senin gibi değil!" Aslında çocuğa gerçekten sinirliydim, benden ortalık malı gibi bahsetmesi iğrençti. Ama hayatım boyunca asla şiddet yanlısı birisi olmadım, bundan sonra da olmaya niyetim yoktu. Kolumu hızlıca çekip adımlarımı sıklaştırdım. Peşimden geldiğini ve enseme dikilmiş sert gözleri hissedebiliyordum.

Ürpermeme neden olan unsurları o kadar çoktu ki, resmen buzdolabından farksızdı bu adam. Soğuk. Ama yine de her defasında ona bakmak istiyordum. Hani her akşam canınız bir şey ister ve ne istediğinizi bilmezsiniz, buzdolabının kapağını aralayıp dakikalarca içini izleyip kapatırsınız. Yine de birkaç dakika sonra tekrar bakmak için önünde durursunuz. Bora da benim için öyleydi işte. İçi nefret, öfke ve umursamazlık doluydu. Ama yine de gözlerinin içine bakmak istiyordum.

Odanın kapısını arkasından sertçe çarptı. Adama bak! Hem suçlu hem güçlü. Burda ortalığı dağıtması gereken benken yaptığına bak. Bağırmak için ona dönüyorum. Ağzımı açtığım an sert bakışlarının üzerindeki kırmızı parlak sıvı dikkatimi çekiyor.
"K-kaşın. Kanıyor." değişmeyen surat ifadesiyle koltuğa oturup ayaklarını öne doğru uzatıyor. Aceleyle banyoya girip ufak bir ecza dolabı aradım. Aynanın yanındaki dolapları karıştırırken bir bant, pamuk ve hastahanelerde bulunan pis kokan kahverengi sıvıyı bldum. En son düşüp dizimi yardığımda bundan sürmüşlerdi, ve tüm hastahaneyi çığlıklarımla inletmiştim. İstemsizce güldüm, Bora'nın bağıracak olma olasılığını düşündüm. Suratıma tekrar ciddi bir ifade oturtup içeri geçtim, "Gel hadi, yatağa otur." Anlamamış gibi suratıma baktı. "Bir defa da dediğimi yap. Otur şu yatağa, yaranı temizleyelim." Tuttuğu nefesi sinirle dışarı bıraktı. Yardım da edilmiyor bu adama.

Yanıma oturup yüzünü bana döndü. Tüm bedenimi ona dönüp tek ayağımın üstüne oturdum. Pamuğa biraz tentürdiyot döküp yavaşça yarasına sürdüm. Tepki yok. Canının yandığını biliyordum ama alıştığı belliydi. Aramızda çok az bir mesafe vardı. Gözlerini üzerime dikmiş yüzümü süzdüğünü hissedebiliyordum. İstifimi bozmadan pamuğu biraz daha bastırdım, hafif irkilmesine rağmen yerinden kıpırdamadı. Elimdeki ufak yara bandını açıp yavaşça yarasının üstüne oturttum. Yanağına değen elim karıncalanmaya başlasa da belli etmemeye çalışarak suratına baktım. İlk defa bu kadar yakın olmamıza rağmen aşırı huzurlu hissediyordum. Her ne kadar kızgın da olsam halimden memnundum. Bakışları dudaklarıma kaydı. Elimi suratından çekip onu izlemeye başladım. Milim milim suratlarımız birbirine yaklaşıyor, auralarımız birbirine karışıyordu. Ani bir hareketle ayağa kalktım. Nedenini bilmiyorum ama paniklemiştim, içimdeki tüm hisler dudaklarıma hücum etmişti.
"Şey, bitti. Yüzünü yıkasan iyi olur." Elimle kaşımın biraz altına dokunup tarif etmeye çalıştım, "Kan olmuş."
Derin bir nefes alıp biraz önce neler olduğunu anlamak için balkona çıktım. Gözlerini kafamdan atmaya çalışırken önümdeki deniz manzarasına kendimi bıraktım.

Zor AdamWhere stories live. Discover now