12. Bölüm MUTFAK

Start from the beginning
                                    



Nilda, aceleyle telefonu kapattıktan sonra kapıdaki kişiye gelmesini söyledi. Müzeyyen önce kapı aralığından başını uzatarak, "Müsaitsen girebilir miyim?" dedi.

Nilda, üzerini düzelterek oturduğu yataktan ayağa kalktı. "Tabii ki gelebilirsin."

Müzeyyen ona abla sevecenliğiyle yaklaşırken yanında getirdiği kataloğu uzattı. "Ben düğün organizasyonunu hallederken sen de gelinliğine karar ver. Ama akşama kadar süren var. Buradakileri beğenmezsen, istediğin bir model varsa onu da diktirebiliriz. Yalnız biraz acele etmemiz gerekiyor."

Müzeyyen'in heyecanla soluk almadan arka arkaya söyledikleri şaşırmasına neden oldu. "Ama ben gelinlik istemiyorum ki..."

"Gelinlik giymeyen gelin olur mu? Lütfen babaannem ve Mehmet'ten sonra bir de sen kırma beni."

Nilda, onun ne kadar hevesli olduğunu gördüğü için üzmek istemedi. Zaten kahvaltıda Cahide tarafından yeteri kadar üzülmüştü. Hem Müzeyyen diğerleri gibi değildi. Ona daha içten ve sıcak davranıyordu. Gönülsüzce derginin rastgele bir sayfasını açıp önüne çıkan ilk modeli gösterdi. "Tamam, bu olsun."

Onun isteksiz olduğunun farkında olan Müzeyyen, "Emin misin?" diye sorduğunda başıyla onayladı. "Evet, eminim."

"Tamam, o zaman. Ben terziyi öğleden sonra eve gönderirim."



Hızla geçen günlerin arasında Nilda, bütün gününü odasında geçiriyordu. Arada bir ailesini aramanın ya da alışveriş için Müzeyyen'le dışarı çıkmalarının dışında hayatında hiçbir hareketlilik yoktu. Sadece Mehmet'i çözmeye çalışarak korkuyla bekliyordu. Onun kendisinden neden nefret ettiğini, neyin intikamını almaya çalıştığını bilmemek, dipsiz bir kuyuda çaresiz kalmak gibiydi.

Mehmet ise işini bahane ederek her gün eve geç geliyordu. Nilda'yla çoğu zaman sabah kahvaltılarında bile yüz yüze gelmedikleri oluyordu. Kendini düğün hazırlıklarına kaptıran Müzeyyen, kızıyla ilgilendiği saatlerin dışında vaktinin çoğunu dışarıda geçiriyor; Oktay'ın ise otel gibi kullandığı eve zaman zaman gelmediği oluyordu. Cahide her zamanki gibi hayalet misali evde arada bir görünüyor, yemek saatlerinde bir araya geldikleri zamanda Nilda'yla konuşmasa bile tehditkâr bakışlarıyla huzursuz ediyordu.

Gülseren ve Ayhan, birkaç gün daha Behiye'ye destek olduktan sonra hayatlarına kaldıkları yerden devam etmek için Eskişehir'e dönmüşlerdi. Onların yanında kaldığı süre içinde, Behiye bir kere Nilda'yla konuşmuş olsa da kızının sesindeki mutsuzluğu hissetmişti. Bir bahane bulup onu görmek için yanına gitmek istese de o aileden birisiyle yüz yüze gelmekten, tanınmaktan korkuyordu. Korumak isterken kızına daha büyük bir zarar vermek, onun için her şeyin sonu olurdu.

Düğüne iki gün kala, gece yarısı uykusu kaçan Nilda, su almak için mutfağa gittiğinde Oktay ile karşılaştı. Genç adam onu gördüğünde gülümsedi. "Bu gece uykusu kaçan sadece ben değilmişim," dediğinde genç kız da aynı şekilde gülümseyerek, tezgâhın üzerindeki sürahiyi alıp bardağını doldurdu. Sonra da duvardaki saate baktı. "Sabah uçağın olduğunu sanıyordum." Kahvaltıda Oktay'ın ertesi sabah bir günlüğüne iş nedeniyle Kıbrıs'a gideceğini duymuştu.

"Uykumun kaçma sebebi de bu ya zaten. Seyahate gideceğim günler genellikle uyku tutmaz."

Nilda, suyu içtikten sonra bardağa bir yenisini doldururken, "En azından bir işin var ve kendine yeni bir şeyler katmak için gidiyorsun," dedi.

Oktay, onun bunları söylerken ne kadar hüzünlü olduğunu görebiliyordu. Yoksa bu evde, ağabeyiyle yaşamaktan dolayı mutlu değil miydi? Belki de evliliğe alışmakta zorluk çekiyordu, kim bilir? Nilda'ya yaklaşarak, "Sıkılıyorsun, öyle değil mi?" dedi.

"Anlamadım?"

Oktay mutfağın içinde gözlerini gezdirerek, "Yani bütün gün evde olduğun için sıkılıyor olmalısın," dedi. Onun söyledikleriyle Nilda'nın yüzü daha da düştü. Bir hayali vardı. Tek isteği, bütün gününü çocuklarla geçireceği bir okulda çalışmaktı. Onun üzüldüğünü gören Oktay neşelendirmek için, "Yoksa Gargamel ile Azman çalışmana engel mi oluyorlar?" dedi.

Genç kız, şaşkın şaşkın bakarak tekrar, "Anlamadım?" deyince, Oktay onun saflığına sesli bir şekilde gülmeye başladı. Gülerken, "Gargamel ve Azman! Yani babaannem ve ağabeyimden bahsediyorum," dedi. Onun cevabı, sonunda Nilda'yı güldürmeyi başardı. Hatta gülmekten öte, ikisi birbirine bakarak kahkahalarla gülerken, gece gece sesleri duyulmasın diye elleriyle ağızlarını kapattılar. İkisi kıkırdayarak, çıkmak için aynı anda mutfak kapısına yöneldiklerinde karşılarında Mehmet'i görmeyi beklemiyorlardı.

"Babaannem onu Gargamel'e benzettiğini duysa acaba bu şekilde gülebilir miydin? Bence hiç komik değil!"

Nilda, Mehmet'in sert çıkan ses tonuna aldırmadan, ciddileşerek odasına yönelirken Oktay dalga geçer gibi konuşmaya devam etti. "Uyandığında, karını yanında göremeyince aramaya mı çıkmıştın?"

Genç adam, sıktığı dişlerinin arasından kardeşine zoraki tebessüm edip, mutfaktan çıkarken, kardeşi arkasından garipseyerek baktı. Ağabeyi onu kıskanmış mıydı yoksa kendisi mi yanlış anlamıştı? Çünkü ilk kez onu kendisine karşı bu kadar ciddi bakarken görmüştü. Bir kardeşe değil de rakibe bakar gibi.

Kara Yazım (Tüm bölümleriyle tekrar yayında)Where stories live. Discover now