YALNIZLIK

17 2 0
                                    

Her birinin gözlerinin içine baktım.Benden beklentileri cok yüksekti.Kayıtsız bir güven arıyorlardı sanki bende.Onlar bensiz yapamayacaklarını düşünüyorlardı belki.Ben ise onlarsız yapamayacağımı adım gibi emindim.Ekibimi sevmiştim.Gerçekten onlara güveniyordum ve sevmiştim.Bu turnuvayı kazanabilirdik.Tüm dunyaya adımızı duyurabilirdik.
Birden açık olan tahta kapıdan içeri bir drone girdi.Sanırım bu az önceki rehberin bahsettiği dronelardan biriydi.Platformda gezinip dıs dünyaya canlı yayın yapıyorlardı.Her şey anbean kayıt ediliyor ve izleniyordu.
-Yine mi bunlar.Sanal dünyada kurtulduk gerçekte başladılar bu sefer.
Max'di konusan.O anda aklıma süper bir fikir gelmişti.
-Bir fikrim var.Gelin arkama geçin.
Dedim ve havada asılı duran dronenu yakaladım.
-Tamam poz verin.Tüm dunya bizi izliyor.
Herkes değişik bir şekile girmişti.Max dilini çıkarmış iki eliyle zafer işareti yapıyordu.Ben droneu tutuyordum.Caroline ise Max'in ve benim omzuma kollarını atmış aramızda salınıyordu.Connor arkada back atıp duruyordu.Sonunda durdu ve nefes nefese kalmış bir halde
-Bence artık çekmiştir.He ne dersiniz?dedi.
Hepimiz bir anda gülmeye başlamıştık.Droneu salmıştım o da geldiği yerden geri gitmişti.Hayatımda bu kadar mutlu ve güvenli hissettiğim cok az anım vardı.Bunu sevmiştim çok sevmiştim hemde.Bitmesini hiç istemiyordum.
Akşam yemeği saat yedide platformun altına yapılmış devasa bir yemekhanedeydi.Yemekhanenin her yeri camdı ve suyun altında bir sürü masa dizmişlerdi.Yemekhane için gerçekten yaratıcı ve güzel bir düşünceydi.Ayrıca yemekhanenin tam ortasında 4 tarafada yayın yapan devasa televizyonlar vardı.Basketbol sahalarındaki gibiydi.Diğer tesislerden canlı yayın yapıyorlardı.Tokyo,Londra,Rio,Moskova.Tüm tesisleri ve inanılmaz kalabalığı izleyebiliyorduk.Cidden tesisler çok büyüktü ve çok fazla oyuncu vardı.Caroline bu kadar insanın ağırlığını şu an bastığımız camların nasıl taşıdığını sorguluyordu.Açıkçası bende merak etmiştim.Cünkü cidden acayip kalabalıktı.Karınca yuvası gibiydi.Yemeklerimizi alıp sonunda bir yere oturabildik.Bizim görebildiğimiz ekranda Rio'daki tesisler vardı.Amazonun içine yapılmışdı.Vahşi hayatla içiçe gibiydi.Oranında manzarası insanı gerçeklikten soyutlayıp başka dünyalara götürüyordu.Sanırım her tesis böyle ayarlanmıştı.Bizimkilede bu sırada hangi şehirlerdeki tesisde olmak istediklerini tartışıyorlardı.Diğer ekipler gibi.Neredeyse hepsi New York'dan memnundu.Ama bana sorarsanız.Her birini tek tek görmek ve keşfetmek isterdim.Eminim ki hepsi çok güzeldi.Sonra birden COW'un kendi kanalının canlı yayını başladı.Iki spiker surekli espriler yaparak bu haftaki olayları,ekipleri ve turnuvayı tartışıyorlardı.Sonra birden tüm ekranlar bizi gösterdi.Evet bizi.Canlı yayın dronenunu elimde tuttuğum ve poz verdiğimiz o anı.Tüm salon bir anda bize dönmüştü.Herkesin gözü üstümüzdeydi.Sonra ekrandan görüntümüz kaldırıldı ve spikerler başka bir konu açınca salonun dikkati dağıldı.Ama hala bir kaç meraklı göz bize bakıyordu.Caroline bana sert sert bakıyordu.
-Bunu yapmak zorunda mıydık?
-Evet.Ne var.Havamız oldu işte.
-Havamiz mı oldu rezil olduk.Ağlayacağım.
-Hadi ama mızmız kız.Darkkamala nerede?
-Mızmız mı ben miyim mızmız sen...
Tam bu sırada başka bir ekip gelip yanımıza oturdu.Tahminlerimce ekibin lideri olan çocuk öne çıktı.
-Merhaba ben Nick.Gördüğünüz gibi onlarda benim ekibim.Oturabilir miyiz?
-Tabii ki.
-Teşekkurler.dedi ve takımına oturmalarını işaret etti.Bu da neydi böyle asker gibiydiler.Çok ciddiydiler.Hiç gülmüyorlardı.Sadece önlerindeki yemeklerini yiyorlsrdı.Birbirlerine bile bakmıyorlardı hatta.Sonra Nick konuşmaya başladı.
-Gördüğüm kadarı ile dört kişisiniz.
-Evet.
-Diğer ekiplere göre az bir sayı.Kazanabileceğinizi düsünüyor musunuz?
Vaow.Soruya gelin.Bana kazanabileceğimizi düsünüp düşünmediğimizi soruyordu.Birden Max araya girdi.
-Düsünmek mi?Kazanan biz olucaz zaten.Fazla düşünmeye gerek yok.
Nick Max'e döndü.
-Liderinle konuşuyordum.Seninle değil.
Max birden elindeki çatalı bıraktı ve bana baktı.Şimdi hepsi bana bakıyordu.Caroline ve Connor'da.
-O benim ekibimin bir parçası istediği zaman konuşabilir.
-Ekibini disipline etmelisin.Düzen olmadan savaş kazanılmaz.
-Değerli bilgilerini benimle paylaştığın için çok teşekkur ederim.
-Bak sana bir teklifim var.
-Ne teklifi.
-Turnuvada senin ekibinle benim ekibimi birleştirmeye ne dersin?İki ekip olarak avlanırız.En sonunda ise döner ve birbirimizle savaşırız.Ne dersin?
Ne saçmalıyordu bu adam ekiplerimi birleştirmekde neyin nesiydi.Bu arenada herkes düsmanımızdı.Düşmanla ittifak mı.Kulağa pek mantıklı gelmiyordu.
-Hayır.Cömert teklifin icin teşekkür ederim.Biz böyle iyiyiz.
-Öyle olsun ama dikkat et.Adın neydi bu arada.
-Edward.
-Dikkat et Edward.Bu turnuva hayal ettiğin gibi bitmeyebilir.
Dedi ve masadan kalktı.Onunla birlikte ekibide.
-Neydi bu şimdi.
Connor elindeki çatalı sıkmaktan bükmüştü.Çatal başka bir şekle girmişti artık.
-Sakin olun.Saçmaladı gitti işte.
-Aslında pekde saçmalamıyor sanırım.Etrafınıza bir baksanıza şu salonda tek başına oturan tek ekip biziz.Belkide ittifak konusunda haklıdır.Anlaşılan pekde dürüst bir turnuva olmayacak bu turnuva.
Etrafıma baktım.Gerçektende koca salonun ortasında tek başına oturan tek takım bizdik.Yalnız kalmıştık.Ekipler çoktan birbirleri ile kaynaşmıştı.
-Hangi ara bu kadar samimi oldular.Daha bugun geldik.
-Bilmiyorum.Fakat yeni dostlar edinmezsek.Turnuvada başımız belada gibi duruyor.










Kısa bir bölüm olduğunun farkındayım.Bunun için özür dilerim.Ama 3 ekim yani dün.Benim hayatımın en kötü günlerinden biriydi.Sabah ayrı bir şok akşam ayrı bir şok yaşadım.Hayatta başıma gelmez dediğim şeyler başıma geliyor.Onun için bu bölümü kısa tutuyorum.Umarım sizlerin hayatında her şey yolundadır.Bugün yüzümü biraz olsun güldüren tek şey ise hintli-dayi sensin.Benim 3.takipçimsin.Çok teşekkür ederim.Hoşgeldin sefalar getirdin.

SADECE BİR OYUNWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu