NEFES KESİCİ

23 3 0
                                    

Bir royalty olmam ve üzerimdeki parlak itemler kesinlikle dikkat çekiyordu.Peki bu güzel bir şey miydi?Normal zamanlarda evet ama bu savaş alanında hayır.Oyuncular beni öldürmek için sıraya diziliyordu resmen ve sağ bacağıma bir mermi saplayan o lanet olasıca keskin nişancı.Onun yüzünden az daha ölüyordum.Neyse ki nereden geldiğini anlamadığım bir kurşun sayesinde önümdeki suikastçiden kurtulmuştum.Lakin durum pekde iç açıcı değildi.Meydanın ortasında bir bacağımda kurşunla kalakalmıştım.
-Haytham gitmeliyiz.
Connor yere çömelmiş vaziyette beni itekliyordu.
-Vuruldum dostum.
-Ne?Şimdi ne yapacağız?
Lanet olsun işte bu soruya verecek hiç bir yanıtım yoktu o an.
-Koşamaz mısın?Ne de olsa bir oyun sadece hp'nin azalması gerekmiyor mu?
-Yürüyebilirim ama koşmak hp'mi hızlı şekilde düşürür.Kanamam var çünkü.
-Anlıyorum o zaman başka çare kalmadı.
Connor bu söylediklerinden sonra önüme geçti.İki elini belimden birbirine kilitledi ve beni basit bir çuvalmışım gibi omuzlayıp koşmaya başladı.
-Dostum ne yapıyorsun?Bırak beni.
Ahh lanet olsun orada kesinlikle öleceğimizi düşündüm.
-Daha iyi bir fikrin varsa söyle.
Sessizlik.Bu soruya verecek cevabım yoktu.
-Şimdi şu elindeki tabancaları tekrar kullanmaya başlar mısın artık.
Evet en azından bunu yapabilirdim.Her ne kadar başaşağı dursamda.Görebildiğim her oyuncuyu vurmaya çalışıyordum.itiraf etmeliyim ki bu çok zordu.Aklımın bir köşesinde ise şu soru vardı.Beni vuran keskin nişancıya ne olmuştu?Neden tekrar ateş etmemişti?O da mı vurulmuştu yoksa.Bilmiyordum.Yaşıyorsa bile öğrenmek istemiyordum.
-Geldik.Şimdi bu binaya nasıl girecegiz.
Evet bu kısmı hiç düşünmemiştim işte.Genelde binalar hep şifreli olurdu.Sadece daireye sahip olan oyunculara bu şifre verilirdi.Tam burada bilin bakalım kimin şifresi yok.Tabii ki de benim.Orada kapıda bir bacağımda kanama ile kalakalmıştık.Bir çıkmaz daha yaşıyordum.Ancak anlaşılan birileri bugün ölmemizi istemiyordu.Çünkü birden önümüzdeki kapı açıldı ve 'golden life dairelerine hoşgeldiniz.İyi oyunlar dileriz.'dedi mekanik bir kadın sesi.Connor ile birbirimize şaşkın şaşkın bakarken bir ses daha geldi.Bu sefer bir kadın değil erkek sesi.'Ölmek istemiyorsanız içeri girin 6.kat 12 numara bekliyorum.'
-6.kat mı?Bizi mi bekliyor?
-Bilmiyorum.Ama bildiğim bir şey var daha fazla burada durursak ölürüz.İçeri gir.
Bina asansörünü beklerken bir camdan dışarıyı izledim.İnsanlar çıldırmış gibiydi.Birbirlerini öldürüyorlar ve bundan zevk alıyorlardı.Bir oyuncunun bacağı kopmuştu ve tek bacakla yerde benim bulunduğum cama doğru sürünüyordu.Yardım istediğini görebiliyordum.Acı çektiğini.Kurtarılmak istediğini.Ama ona yardım edemezdim.Çünkü o camın öteki tarafındaydı.Tekrar bu kapıdan çıkamazdım çünkü çıktığım zaman öleceğimi biliyordum.
Oyuncu artık cama iyiden iyiye yaklaşmıştı öyle ki elleriyle camdan destek alarak dikelmeye çalışıyordu.Bana bakıyordu.Gözlerini gördüm.Siyah gözler.Sonra vücuduna baktım.Kopmuş bacağına.Anlaşılan bir tankla karşı karşıya kalmıştı.Minigun mermileri adamın bacağını lime lime etmişti.O sırada ellerini gördüm.Kanlı eller.
-Haytham hadi gidelim.
Asansör gelmişti.Tam adama sırtımı dönüp onu ölüme terk etmiştim ki camı yumruklamaya başladığını farkettim.Son kez ona bakmak ve o acınası çaresizliğini suratında görmek istediğimde arkasındaki suikastçiyi gördüm.Yine bir anda ortaya çıkan bir suikastçı.Adamı sağlam bacağından yakalayıp sülük gibi yere yapıştırdığını gördüm ve sonra üstüne çıkıp saçlarından yakalayarak kafasını geriye çektiğini ve bıçağıyla adamın boğazını kestiğini gördüm.Kan tüm cama sıçrarken'HAYTHAM UYAN HADİ GİTMEMİZ GEREK'.Connor bana sesleniyordu.Gitmem gerekiyordu.Evet o oyuncu artık yoktu.Toz olmuştu.Bugün burada bulunan bir çok oyuncu gibi.Bir kez daha sırtımı döndüğümde.Suikastçi cama ateş etmeye başlamıştı.Beni öldürmek için ne şanslıydım ki cam kurşun geçirmiyordu.Yavasça asansöre yürüdüm ve bir adım kala dönüp ona baktım hala bana bakıyordu öldürmek için kana susamış gözlerle sadece bana.Normal bir oyuncu bu bakışı görse korkabilirdi.Fakat ben buna artık alışmıştım.Öldürmeye aç gözlere.Asansör kapısı kapanırken ona el salladım ve'iyi şanslar'dedim.Peki şansa ihtiyacı olan o muydu yoksa ben miydim.
6.kattaki oyuncu bizi bir tuzağa mı çekiyordu yoksa bizi koruyor muydu?Koruyorsa bile neden?Asansörün içinde bu sorular kafamı kurcalarken.
-Dostum orada neler oldu öyle.Bir tüccarı öldürdün ve sonra buumm.Ortalık ellialtı.Halen nasıl hayatta olduğuma şaşıyorum.Üstelik silahsızdım.
-Pekde silahsız sayılmazdın aslında.
-Tabancanı mı diyorsun sadece bir şarjör boşalttım.Gerisinde hep sendeydiler.
-Neyse olan oldu.Şimdi şu cocuk bizden ne istiyor bunu öğrenmeliyiz.
-Uzun süre beklemene gerek kalmıyacak gibi.Oda 12.
-Evet.Kapıyı çalalım bakalım.Bu arada şu kapı deliğinden uzak durursan iyi olur.
-Neden ki?
Tam bu sırada kapı açıldı ve 'çünkü seni oradan vurabilirim.'
-Sende kimsin?
-Kendimi takdim edim.Ben Zeon.Master sınıfı yetenekli ve yakışıklı keskin nişancı.
-Bende Redkill ve bu arkadaşımda...
-Haytham.Efsane keskin nişancı Haytham dimi?
-Adımı nereden biliyorsun?
-Haha seni tanımayan var mı hala bu oyunda.Fakat bunları içeride konuşsak iyi olucak keza dışarıda küçük bir savaş varda.
Zeon.Bu isim tanıdık geliyordu ama nerede gördüğümü bir türlü hatırlayamıyordum.Sarışın ve orta boylu bir keskin nişancı.Yeşil gözler ve kemikli yakışıklı bir surat.Kıyafetleri ise yok.Sadece dar ve benimki gibi çok amaçlı bir pantolon giyiyor o kadar.Ayakkabılarınıda göremedim.
-Buyurun.Biraz küçük ama en azından güvenli.
Bunu söylerken göz kırpması onu nedense çok cool göstermişti.Oda ise gerçekten küçüktü sadece büyük 2 kisilik bir yatak ve birde dolap.Yerde gri bir halı.Tavanda bir florasan lamba ve girişte hemen solda tuvalet ve banyo.Bu kadar, tek güzel yanı bir duvarı komple kaplayan penceresi ve nefes kesen o manzara.Yukarıdaki kasvetli gökyüzünü kaplayan devasa bulutlardan bir anda dökülen yağmur damlaları ve aşagıdaki meydanda birbir ölen oyuncuların bir ateş böceği gibi gözüken ve gökyüzüne doğru yükselen toz bulutları.Nefes kesiciydi.Çok fazla oyuncu ölüyordu ve sanki gökyüzünü bir sis kaplamıştı.Bir ışık gibi parlayan,renkli ve tozlu bir sis.Arkasında ise kulenin etrafına kurulmuş bu döküntü şehir ve yaban arazi.Kimin aklına gelirdi ki.Aşağıda kan gövdeyi götürürken burada tam bu katta insanın nefesini kesen böyle bir manzara.Dünya ilginç ve gizemlerle dolu olabilirdi ama bu dünya kelimelerinin kifayetsiz kaldığı yerdi.

SADECE BİR OYUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin