twenty four

2.3K 180 15
                                    

Sevmek ve sevilmek.

Aynı fiilden türemişlerdi. Ancak sevmek yaralanmaktı. Sevilmek ise tatlı sıcaklığının hiç uğramadığı bir kalbi anlatıyordu sanırım, benim dünyamda. 

Kalbimin kanatları olmuş adam, gözleriyle ruhumu yakan adam... Sen de sevmedin beni.

''Eva,'' diye mırıldandı Chris, ona yönelen düşüncelerimin arasından beni çekip alırken. Gözlerimi yoldan hızlıca geçip giden arabalardan ayıramazken hislerimin beni yabancı olmadığım bir duyguya doğru ittirdiğini fark ettim. Korku. Toplum içerisinde, hatta bazen arkadaşlarımın arasında bile konuşmaya korkardım mesela. Ağlamaktan korkardım çoğu zaman, güçsüz olduğumu hissettirirdi bana. Gülmekten de korkardım, nedenini bilmiyordum. Kalbimin kırılmasından korkardım. Babamdan korkardım, şiddetten. Karanlıktan, kapalı alanlardan, gök gürültüsünden... Bazen yaşamaya bile korkuyordum ben. Çünkü yıpranmış bir ruhun taşıyıcılığını yapıyordum ve nefes aldığım her saniye hayat bana kendimi geri çekmem için yeni sebepler veriyordu. 

Gözleri kapatılan bir sürücüyle 100 kilometre hızı aşmak, bunu yapmaktan artık o kadar da emin değildim bu yüzden. Tehlikenin yeni yeni farkına varıyordum. Yine de... Yapacaktım işte, yaşamım boyunca kaçtığım korkularım arasından ilk defa cesur olmayı deneyecektim. Birilerine değil, kendime bir şeyler kanıtlama ihtiyacı içerisindeydim şimdi. ''Yaptığım her şey için çok üzgünüm.'' Gözlerimi gözlerine çevirdim. Ardından derin bir nefes alıp baygın bakışlarımı üzerinde gezdirdim. Kalbimde atan duygulara rağmen hâlâ hissizmişim gibi görünmek bana iyi geliyordu. Belki, güçlü olmak böyle bir şeydi.

''Ölecekmiş gibi konuşma.''

''Ölebiliriz.''

''Ölümüme sebep olursan seni öldürürüm.''

''Sana en ufak bir zarar gelirse ben zaten ölürüm.''

Gülümsemekle gülümsememek arasında gidip geldim bir süre boyunca. Ondan nefret etmek kolay iş değildi tabii. Muhtemelen bunu yapmayı beceremiyordum da zaten. Sonra aklıma geldi. 

Ona güvenmiştim.

Ve o, beni mahvetmişti.

Onu sevmiştim.

Ve o, beni yok etmişti.

''Yapacak mıyız artık şunu?'' diye sordu derin bir nefes alarak. Benim yaşadığım duygu geçişlerinin kimseye zarar vermesini istemiyordum. Ancak olanların nedeni o idi. ''Yapalım.''

Motora doğru yöneldiğim sırada ismimi telaffuz etti dudakları. Olduğum yerde durdu adımlarım. Ona doğru döndükten birkaç saniye sonrasında, kollarındaydım. Bedeni, bedenimi sarmalamıştı. Şaşkınlığım, korkularıma galip gelirken gözlerimi büyüterek, onları hızlıca kırpıştırdım.

Christoffer Schistad, bana sarılıyordu.

Geceleri, kokusunu bile bilmediğim için ağladığım çocuk bana sarılıyordu.

Ve şimdi, yüzümü boynunun girintisine yerleştirirken ve kollarım onu sarmışken... Vanilya kokusunu, içime çekiyordum. Bu, tarifsiz bir histi işte. ''Sadece bu.'' dedi beni daha sıkı sarıp sarmalarken. Benim hayatımın mahvolmasına sebep olan adama sarılırken nasıl böylesine mutlu ve güzel hissetmeyi başarabildiğime dair bir fikrim yoktu. ''Seni ilk gördüğüm günden beri; sana sarılmanın hayaliyle uyudum her gece. Bu yüzden, teşekkür ederim.''

jente blomster; [chris + eva]Where stories live. Discover now