five

3.3K 270 91
                                    

Bilinmeyen Numara: Hey, partideyim ama seni göremiyorum.

Gözlerimi kapatıp boynumu koltuğa yasladım. İyi hissetmiyordum, midem bulanıyordu. Fazla alkol bana dokunuyordu, buna karar vermiştim artık. "Eva, hadi ama gel artık." Vilde elimden tutup çekiştirdiğinde homurdandım ve başımı iki yana salladım. İkna etme çabalarına rağmen direnişimi gördüğünde vazgeçti ve deli gibi dans eden insan topluluğunun arasına karıştı.

Elimde tuttuğum telefonum titredi.

Schistad: Benim kızı arıyorum.

Kalbim bir anlığına durdu. Nefes alamadım. Telefonumu heyecanla koltuğa fırlattığımda bir el onu yakaladı ve yanıma oturup büyük ihtimalle mesajlar kısmına girdi.

Sana.

"Senin için benim kız demiş." Şaşkınlık içinde kurduğu cümleyi tekrar tekrar söylerken sesini de yavaş yavaş yükseltti.

"Merhaba." Bir anda kulağıma fısıldanan kelime ile yerimde sıçradığımda Chris çoktan bir kolunu koltukta uzatmış, yanıma oturmuştu. "Merhaba." dedim belli belirsiz bir gülümseme ile. Bu kadar yakınımda olmamalıydı. Yoksa yakında kalp krizinden hastaneye kaldırılacaktım.

"Bütün parti boyunca seni aradım." Gözlerimi devirip kendimi uzaklaştırdım. "Sana 'beni bul' dediğimi hatırlamıyorum."

Omuz silkti. "Bir şey mi vardı Christoffer?" dedim karşı masada kısacık elbisesiyle, yanımda oturan insan üstü varlığı gözleriyle yemek tek göreviymiş gibi duran Sara'ya öldürücü bakışlar atarak. "Ah, ismimi uzatarak söylemen çok garip."

"Neden?"

"Çünkü genelde Chris derler, kısaltırlar."

"Seni Porshe'u olan gözde bir Penetrator olarak görenler mi? Evet. Herkesin diline dolanmış yüce Penetrator Chris. Benim için sadece Christoffer'sın. Dümdüz, sade." Bilinmeyen olmanın faydaları ders bir; kelimelerinizle bir insanın kalbine güçlü bir darbe vurabilirsiniz.

Sertçe yutkunup adem elmasını hareket ettirdiğinde ve gözlerini kaçırdığında etkilendiğini biliyordum. Ama bu söylediklerim gerçekti, içinde yalan barındırmıyordu. Onu bu ilgiyle izlemeye başladığım ilk zamanlarda hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Penetrator olması ya da arabası olup olmaması önemli değildi. O yolda gördüğü kediyi evine alıp besleyen çocuktu, hep öyle kalacaktı benim için. "Bu," dedi tekrar kulağımın dibine girip. Müziğin sesi çok yüksekti. "Bu, çok güzel hissettirdi işte." Fısıtısı tenimi okşarken adeta ürperdim. "Gerçekten bulmuşum işte." dediğini belli belirsiz duydum. Belki de benim yüksek hayal gücümün bir parçasıydı.

"Eva." Kaskatı kesilmişken duyduğum ses deli gibi çığlık atma isteğimi tetikliyordu. "Jonas."

Chris koltuktan kalktı. Sana ise Chris buraya geldiği an toz olmuştu zaten. "Sanırım ben artık gitsem iyi olacak." Kaşlarımı çatıp elimi bileğine doladım. Bana döndüğünde garip bir ifadenin perçinlediği gözleri parmaklarımın gergince tuttuğu bileğindeydi. "Gitmesi gereken sen değilsin." dedim sesimdeki soğuk tonla birlikte.

"Konuşmamız gerektiğini biliyorsun."

"Konuşmamız gereken bir şey yok bunu biliyorsun." Devam ettim. "Biz ayrıldık Jonas. Dahası yok."

Chris'in güldüğünü gördüm.

Şerefsizdi filan ama baya güzel gülüyordu hani.

jente blomster; [chris + eva]Where stories live. Discover now