eleven

3K 189 49
                                    

''Hey, Eva.'' Sesini duyduğumda çantama defterimi yerleştirmeye çalışan elimle birlikte gülümsemem de durdu. Kalbimi çöp parçası olarak gören bir çocuğu sevmiştim ben. Ne yazıktı!

Tavrımı bozmadım. ''Hey, Schistad.'' dedim ona bakmadan. Biliyordum ki Chris'le göz göze geldiğim an içimde biriken zehri akıtacaktım dudaklarımdan. Noora'ya el salladığımda, gözlerini kapatıp açtı karşılık olarak. Ardından soğumuş olduğunu tahmin ettiğim sıcak çikolatasını içmek için hareketlendi. Ben ise adımlarımı okulun içine yönlendirmiştim.

Düşünceler beynimi işgal ederken derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Canımı acıtmıştı. Bir şekilde bu duruma düşeceğimi, kalbimi kıracağını biliyordum elbette ama bu kadarı çok fazlaydı. Acısı ruhuma ilmek ilmek işlemişti. Keşke o mesajı hiç atmasaydım. Hiç görmeseydim onu, tanımasaydım, sevmeseydim. Ben onunla ilk defa iletişime geçtim diye sevinirken... o sadece aptal bir iddialaşma uğruna bana süslü cümleler kurup, ilgi duyduğunu düşünmemi sağlamak istiyordu. ''Eva, bir şey mi oldu?'' Temkinli bir ifadeyle koluma parmaklarını sarıp kendine doğru çektiğinde kaşlarım çatılmıştı.

Utanmaz seni!

Bir de soruyordu pişkin pişkin, inanamıyordum.

Gözlerimi devirip, sakince yüzüne bakmaya çalıştım. Onun ise iri gözleri bana asılı kalmıştı. ''Bir şey olmuş gibi mi?'' Baygın ifadem, iki gündür yapışıp kalmıştı üstüme. Dün okula gelmemiştim, ağlamaktan gözlerim şişmişti, hayatımda daha önce hiç bu kadar çirkin görmemiştim kendimi. O benim canımın ilk kırıklığıydı. Ve yaptığı da bana edebileceği en büyük hakaretti. ''Hayır, yani dün okula gelmedin. Ve ondan öncesinde iyi anlaşıyor gibiydik. Şimdi geldin, aşırı yorgun görünüyorsun.'' Kaşlarını kaldırdı. ''Yüzüme bile bakmıyorsun da, bu ne demek?'' Derin bir nefes aldım.

''Chris.'' dedim gülerek. Beni konuşturmak için uğraşıyor ve giderek saçmalamaya başlıyordu. Suratımda uzun zamandır yer etmeyen bir gülüş vardı. Mutluydum, gerçekten. ''Hadi dans edelim.'' Kaşlarını kaldırıp gülümsedi. Sonra gerçekten böyle bir şeyi teklif ettim mi, yoksa dalga mı geçiyorum diye baktı. Ciddi olduğumu anladığında derin bir nefes alıp gülümsedi. ''Pekala,'' Elini uzattı. ''Gece bizim Mohn.''

Ağlamak üzere olduğumu belirten bir yanma vardı mavi ve yeşilin ev sahipliği yaptığı gözlerimde. Bende onları kapattım bir süreliğine. Onun için ağlamak istemiyordum daha fazla. ''Neden kendine başka bir oyuncak bulmuyorsun Schistad? Belki de seni güzel bir araba ve yüce bir Penetrator olarak gören o kızlara döner ve mutlu yaşamını geri kazanırsın. Eminim, onlar aptal bir iddialaşmayı önemsemezler, belki hoşlarına bile gider.'' Sertçe kolumu kendime doğru çektim. Afallamıştı. ''Sen, nereden? O kızı tanıyor musun?'' Ona inanamıyormuş gibi baktıktan sonra başımı iki yana salladım.

Sonra etraftakileri işaret ettim. ''Burada bunu bilmeyen tek bir insan bile yok.'' Sana rahat davranabiliyor olmam için herkese gizli bir numaradan olanları anlatan kısa bir mesaj çekmişti. Bunun iyi bir şey olduğunu düşünmüştüm. Ancak insanların bakışları altında eziliyor, arkamdan konuşulanları göz ardı etmek zorunda kalıyordum. ''Sabah bir kız yanıma gelip bunu nasıl becerdiğimi, ne kadar şanslı olduğumu filan söyledi. Mükemmel değil mi? Bir Penetrator benim üzerime iddiaya girdi. Sonunda ne kazanıyordun peki? Ne kadara sattın bir kızın kalbini, duygularını?'' Konuşmak için dudaklarını araladı ama ben susmadım. Zehrimi akıtıyordum işte. ''Sen farklısın sanmıştım, gerçekten iyi bir insan olabileceğini düşünmüştüm. Ama ben senin için istediğin zaman tavlayabileceğin, kalbini parçalayıp, işin bitince kenara atacağım bir eşyadan, belki bir oyuncaktan ibaretim değil mi?'' Başımı iki yana salladım. Bağırıyordum ve bu benim kontrolümde olan bir şey değildi. Kimileri göz ucuyla, kimileri ise açık açık bizi izliyordu.

''Ama unutmuşum.'' dedim yüzümü ona yaklaştırarak. ''Sen ve arkadaşların kirli düşüncelerinizden, zengin ailelerinizin altınıza çektiği spor arabalardan ve tişörtlerinize yazdırdığınız o isimden ibaretsiniz.'' Gözlerimi kıstım, neredeyse bir yaş, yanağımdan süzülecekti. ''Yazık sana.'' Geriye doğru bir adım attım. Sözlerimin derinlerinde bir yerlere etki ettiğini biliyordum. Kalbi acıyor olabilir miydi?

Bir kalbi var mıydı ki?

''Sen kimsesin.'' dedim. ''Sadece bir hiçsin.'' Bu his hemen geçmeliydi. Canı, canım olmamalıydı. Benim dudaklarımdan çıkan sözcükler yine beni yakmamalıydı. Gözlerini gözlerime çıkardı. Benim gibi görünüyordu, aynada gözlerimin yansımasına bakıyor gibiydim. ''Eva, ben...'' dedi ellerini saçlarına geçirdi. ''Alçak herifin tekisin.'' dedim tek kaşımı kaldırarak. ''Evet, biliyorum ama bu şekilde öğrenmek istemezdim. Ama belki de yaşamam gerekiyordu. Çünkü senin böyle bir şey yapacağına inanmazdım. İçimde bir yerlerde...sana inanmıştım ben.''

Ve sonra gittim.

Çünkü bazen yapabileceğiniz tek şey bu oluyordu.

Peşimden gelmedi, cesaret edemezdi.

Çünkü size inanan tek kişiyi aptalca bir oyuna yem ettiğinizde böyle oluyordu işte.

Çünkü size inanan tek kişiyi aptalca bir oyuna yem ettiğinizde böyle oluyordu işte

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

▶▶ Yorumlarınız, bölüm yazma isteği uyandırıyor. Bilin istedim.

▶▶ Siz Eva'nın durumu abarttığını mı yoksa haklı olduğunu mu düşünüyorsunuz? Açıkçası ben çevremde dahi böyle bir şey görsem deliririm.

jente blomster; [chris + eva]Where stories live. Discover now