2; I am no one, you are no one

42 4 2
                                    

Lesson 2; I am no one, you are no one

-

Camın üzerinde birbirini ardına dans eden ve yağmur damlalarını ışıklarıyla süsleyen sokak lambalarının bitimine doğru, Min Yoongi gözlerini açabilmişti.

Başını soğuk cama yaslamış olduğunu fark etti, kendi arabasındaydı ve ıslak sokak, sessiz bir gece içinde bir yerlere doğru hareket ediyordu.

Arabayı kendisi kullanmıyor olsa da, izledikleri yolun evine ulaştığını anlaması uzun sürmemişti. Dev kavak ağaçları ışıkların bitiminde onları karşılamış ve ürpertici bir manzaraya ev sahipliği yapmışlardı. Sürücü koltuğunda kimin oturduğunu görebilmek için öne eğildi. Saçları siyah olan kısa boylu biri sürücü koltuğunda oturuyordu. Çocuğun -daha çocuk olduğunu bile bilmiyordu ama boyu kısaydı ve bu onu gözünde çocuk yapardı- üstünde ki siyah gömlek, sırtına nefes kesici bir şekilde oturmuştu ve kaslı kolları, gömleği yırtmak istercesine kendini belli ediyordu.

Yoongi bir kaç dakika boyunca sesini çıkartmadı. Uzun uzun süzdü koltuktaki çocuğu. Yapılı vücudunun aksine minik elleri direksiyonla bir olmuş bir şekilde ustalıkla yolda ilerliyorlardı. Tanrım, diye geçirdi içinden Yoongi, ben bu kadar iyi araba süremem. Dikiz aynasından birkaç kez gözlerine bakıp yavaşça hatırlamaya çalıştı. Gri gözler ona oldukça yabancı gelse de birkaç bakış sonrası anlamıştı. Bu 2. seviyeden Park Ji Min'di.

Çocuğun -artık tam anlamıyla bir çocuktu- hala onu farketmemiş olmasına şaşırdı ve yavaşça doğrulup aptalı oynamaya başladı. Yoongi'nin kurumuş dudaklarından usulca 'Sen de kimsin?' sözcükleri döküldü.

"İsmim Park Jimin. Sizi evinize götürüyorum efendim." Yoongi'nin beyni, içkinin etkisiyle hâlâ bulanık olmasına rağmen, Jimin'in onu evine götürdüğünü söylediğini anlayabilmişti. Fakat sonra evinize götürüyorum kelimeleri beynine kocaman bir yıkım güllesi gibi çarpmaya başladı.

Benim bir evim yok, diye düşündü Yoongi. O evi kendi ellerimle parçaladım, artık bir evim yok.

"Dur! Arabayı durdur hemen!" Jimin şaşkınlığın etkisiyle aniden frene bastı. Yoongi gitmek istemiyordu. Kendisini bu hâle düşüren kişi ve nesneler ile tekrar karşılaşıp bu sefer soluğu Han Nehri'nde almak iç açıcı bir sonuç değildi. 3. sayfa haberleri; Seoul Üniversitesi'nin genç ve yakışıklı profesörü Min Yoongi sabaha karşı Han Nehri'nde ölü bulundu.

Komik, diye düşündü Yoongi. İntihar edenleri her zaman aşağılar ve onlarla dalga geçerdi. Trajikomik diye de fısıldadı, ben ne yapıyorum?

"Ne oluyor? Bir sorun mu var?" Jimin'in sözleriyle Yoongi, oturduğu yerden fırladı. Arabanın kapısını açıp indi. Yağmur siyah saçlarına, yaşı henüz kurumamış gözlerine, biçimli burnuna ve uzun kirpiklerine bir savaşçı edasıyla hücum ederken o, tüm asaletiyle arabanın önünde durmuş ve onu şaşkınlıkla izleyen Jimin'e doğru uzattığı eliyle kapıyı açmıştı. Jimin onun ne yaptığına bakıyordu.

"İn hemen." Jimin ikiletmedi. Hayatında bir elin parmak sayısını geçecek kadar bile görmediği birinin arabasını zorla kullanacak değildi. Yoongi sinirle içeriye girmeye çalıştığında, Jimin minik ellerini profesörün göğsüne koyarak onu durdurdu.

"İçkili bir şekilde araba kullanamazsınız." Profesörün kolunu tuttuğu gibi, profesyonellikle kapıyı kapatıverdi. "Efendim, notlarım gerektiğinden daha düşük olabilir lakin yardıma ihtiyacı olan insanlara karşı ilgi seviyem oldukça yüksektir ve sizin yardıma ihtiyacınız var gibi duruyor."

Yoongi'yi kendi arabasından dışarı çıkarttığı yetmiyormuş gibi, bir de yardıma muhtaçsın demeye çalışmış, hatta çalışmamış direkt yüzüne söylemişti. Sinirle soluğunu arabanın kapısına dayanarak çekti Yoongi. Şimdi ikisi de dışarıda, gümbür gümbür yağan yağmurun altında birbirlerine bakıyorlardı. Damlalar yanaklarından ve saçlarından süzülüyordu. Sanki çok terlemişler ve beraber duşa girmişler gibi görünüyorlardı.

nepenthe · yoonminWhere stories live. Discover now