*2* BEYAZ LİLYUM

31.3K 1.6K 1.3K
                                    

Keyifli okumalar...

Kendisini hiç düşünmeden ağustosun sıcağına attı. Güneş, sabah saatlerinde ısısını pek paylaşmıyor olsa da ona göz kırpması bile Derin'i etkiliyordu. Sıcak, darbelere karşı dayanıklı olan vücudunu olması gerektiğinden fazla ısıtıyordu. Bu da ayrı bir sırdı işte: Havayı ellerinde şekillendirebilen kardeşler, kırılgan görünen sert bedenlerde yaşamlarını sürerken onları minicik bir ateş alt edebiliyordu. Düşünceler onu yeniden geçmişe götürmüştü. Parmağı kolundaki minicik yanık izini buldu. Hafif kabartı ona hayatının dersini veriyordu: Asla normallerle yalnız kalma ve asla yakınlaşma. Tabii bu kural en yakın iki arkadaşı için geçerli değildi. Ne olduğunu gizlemediği yegâne iki iyi arkadaş onun hayata karışmasına yardımcı oluyordu.

Arkadaşlarını anımsamak bile endişelerinden soyutlanmasını sağlamıştı. Çantasından çıkarttığı telefona bir şeyler yazdıktan sonra cevabı beklemeden verandadan aşağı inmeye başladı. Reyhan ve Meltem için onun yardım çağrısı yeterli bir sinyaldi. Her ikisinin de salonda olacağından emindi. Kolyenin yaşattığı karışıklığı sadece spor yaparak toparlayabilirdi. Nedenlere vereceği cevabı olmasa da o cevapları nerede araması gerektiğini çoğu kez dövüşerek buluyordu. Hareket, Derin için bir tür terapiydi.

Evden hızla çıktığı için almayı unuttuğu şapkası gözlerine siper olamıyordu. Başını aşağı eğip aydınlığa ve yaz sıcağına alışmayı bekledi. Yürüyüş yapmak her zaman onu rahatlatıyordu. Bu yüzden yan gözle baktığı bisikletini gerisinde bırakıp yürümeye başladı. Yoğun gölgelere ihtiyaç duyduğu için koruya yöneldi. Kendisini iyi hissettiği yerdi burası. Yalnız kalabiliyor ve sıcaktan korunabiliyordu. Teninde hissettiği hafif serinlik bile rahatlamasını sağlamıştı. İstanbul'un nemli havası her ne kadar peşini bırakmasa da güneş artık doğrudan onu hedef alamıyordu.

Adımlarını mümkün olduğunca hızlandırıp seri şekilde yürümeye başladı. Ne kadar hızlı olursa o kadar hızla toparlayabiliyordu düşüncelerini. Rüzgâr, iki yanından sarkan saçlarını yanaklarına değdirip çekiyor ve adeta tenini okşuyordu. Bu hissi seviyordu Derin. Havanın oluşturduğu her akım hoşuna gidiyordu. Güçlerinden sakınıyor olsa da onların varlığı kendisini güvende hissettiriyordu. Fazlası vardı. Bunu biliyor ve gerçeği arıyordu. Neler yapabileceğini öğrenmek istiyordu. Babasının haklı olduğunu bilmesi bile onu bu meraktan alıkoyamıyordu.

Ağaçlar sıklaşmaya başladığında ellerini aşağı doğru açıp gözlerini kapattı. Bedeninin kontrolü havaya aitti artık. Onu iten rüzgâra karşı gelmek yerine kendisini bıraktı. Ayaklarının birkaç santim havalandığını bile hissediyordu. Bu uçmak gibi bir şey olmalıydı. Ölesiye korktuğu yüksekliğe erişemese de uçuyormuş gibi hissedebiliyordu. Peşinden sürüklediği topraklar belli bir düzen içindeydi. Parmak uçlarına doğru yükselmeye başlamışlardı. Bir tür takipçi gibi onu izliyorlardı.

Takipçi gibi!

Ardında duyduğu sesle birlikte gözlerini açtı. Yeniden aynı hisle donatılmıştı. Birkaç haftadır yalnızlığını istila eden birinin varlığını hissediyor ancak onu görmeyi bir türlü başaramıyordu. Kendi ekseni etrafında döndü. Bir hareket aradı ama peşindeki her kimse kendisinden daha kabiliyetli biriydi.

Yetenekli, diye düşündü Derin. Tıpkı kendisi ve kardeşleri gibi özel güçlere sahip olduğunu düşündüğü takipçi her kimse, belli ki tanışmaları yalnızca onun isteğiyle olacaktı. Yalnızca varlığını hissediyordu. Ne onu görmüş ne de sesini işitmişti. Ara sıra çıtırdayan yaprak sesleri ya da kırılan bir dal belki de ama o kadardı işte. Peşindeki gizemli güç kendi sesine ve varlığına dair hiçbir ipucu vermiyordu. Yetenekliydi, evet. Bildiği tek şey buydu. Yalnız olmadıklarından emin olan Derin, kendilerinden başka özel güçlere sahip insanların varlığını düşünmeye yeni başlamıştı. Yaşamında genellikle sorulara yer vardı. Cevapları bulmayı başaramadığı karmaşasına dâhil olan takipçi bir kez daha soru sormasına neden olmuştu: Neden beni takip ediyor! 

UYUMWhere stories live. Discover now