•iki

3.4K 197 145
                                    

"S-saçmalama..." Fazlasıyla şaşırmıştım, Damla beni yarı yolda bırakmazdı. "O benim en yakın arkadaşım, yapmaz."

"Nerede o zaman?" 

Panikle ayağa kalkıp ses çıkarmamaya çalışarak banyodan çıktı. Ben de aynı şekilde küvete bakmadan onun peşinden gittim.

Koridora çıktığımızda Doğukan telaşla odaları süzüp evde olup olmadığını kontrol ediyordu. Arada bir de bana o sessiz olmamı söyleyen işareti yapmayı unutmuyordu.

Odalara teker teker göz attıkça Damla'nın evde olma ihtimali azalıyordu. O, yoktu. Ben hayal kırıklığına uğramıştım. Ona hala güveniyordum fakat bu güven yavaş yavaş sarsılıyordu.

Bakmadığımız tek oda olan oturma odasına doğru ilerleyen Doğukan'ı takip ettim. Hızlı ve derin nefes alışları Damla'nın odada olduğuna işaretti. Korkmuştum. Doğukan'ın gitmememi söyleyen beden işaretlerine aldırmadım, hızla odaya daldım. Koltuğun kenarına tutunmuş, zorla ayakta duruyordu.

"Gizem, sen misin?" nefes alışverişi fazlasıyla düzensizdi. Ellerinin titrediğini farketmiştim. "Göremiyorum... Başım dönüyor, her şey çok bulanık."

"Doğukan! Doğukan bi' şey yap." 

Kafam gidip gelse de şeker komasına girdiğini anlamam zor olmamıştı. Panik yapmıştım, fazlasıyla panik yapmıştım. "N'olursun bir şey yap!" bağırdığımın farkına bile varamıyordum. Çok korkmuştum. Mantıklı düşünemiyordum, beynim durmuştu. Olmuyordu. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Doğukan tepki vermiyordu.

"Çanta... Çantamda." 

Damla'nın zorlukla söylediği sözler üzerine gözlerim siyah sırt çantasını aramaya başlamıştı. Sandalyenin üzerinde olduğunu farkettiğimde aceleyle çantayı karıştırmaya başladım. Soğuk poşet hemen kendini belli etmişti. İnsülinleri soğukta muhafaza etmek gerektiğinden Damla sürekli yanında birkaç tane buz taşırdı. Bir süre işini görürdü, en azından buzlar eriyene kadar.

Damla iyice bilincini kaybetmeye başlıyordu. Doğukan ona destek olarak koltuğa uzanmasını sağladı. İyice acele ederek poşeti açıp şırıngaya yeni bir iğne taktım. Akşamları kaç doz alması gerektiğini bilmiyordum.

"Kaç doz yapmam gerekiyor?" Damla'nın cevap veremeyecek durumda olduğunu biliyordum, bu soruyu kendime sormuştum. 

"Kaça kadar var?" Doğukan da en az benim kadar panik yapmıştı. O da benim gibi Damla'nın bu haliyle ilk kez karşılaşıyordu.

"Bence hastaneye götürmeliyiz." Yavaş yavaş mantıklı düşünmeye başlamıştım, gözlerim hala nemliydi.

"Yakalanırsın, saçmalıyorsun."

"Bir şey olmaz. Damla iyi olsun yeter." Yakalansam da önemli değildi. En yakın arkadaşımı kaybetmek istemiyordum.

"Sen cidden saçmalıyorsun."

"Onu ölüme terkedemem, terkedemeyiz."

"Ölüme terkedeceğimizi kim söylemiş? Ver sen şunu bana." 

Bir şey söylememe fırsat bırakmadan elimdeki şırıngayı almıştı. Ben daha kaç doza ayarladığını göremeden koluna enjekte etmişti ilacı. "Tamamdır." Yaptığı şey doğru değildi fakat ben o an bunu idrak edemiyordum.

"Şimdi gel sen benimle." Bir şey söylemeden Doğukan'ı takip ederek mutfağa yönelmiştim. "Otur." Ben oturduktan sonra bir bardağa su doldurup bana uzattı. İçtikten sonra gerçekten iyi geldiğine kanaat getirmiştim.

"İyi misin?" Başımla onayladım. "Şimdi Murat'ı arayacağım, sonra beraber bir çaresine bakacağız." Bahsettiği kişi yakın arkadaşlarımdan biriydi, ayrıca Doğukan'ın en iyi arkadaşıydı. Evet, kesinlikle güvenebileceğimiz biriydi.

Kan LimitiWhere stories live. Discover now