•altı

1.7K 129 169
                                    

Ağacın kabuğunda bir kızıllık farketmiştim. Hayır dedim kendi kendime, düşündüğüm şey olmamalı. Fakat yanılmıyordum, bu kırmızı sıvı kandan başka bir şey değildi.

Sanırım... Sanırım biraz geç kalmıştım.

Nefes alamıyordum. Diğer insanların ufak olarak nitelendirebileceği sorunlarda dahi kaygılanan ve kendini kontrol etmekte zorlanan biri olarak içinde bulunduğum durumda ne yapacağımı kestiremedim doğal olarak. Kendimi sakinleştirmeye çalışmam gerekiyordu fakat bunu nasıl yapacağıma dair bir fikrim yoktu.

Bu hep olur ve hiçbir seferinde elimden bir şey gelmez. Belki sebepleri farklıdır ama sonucundaki hayal kırıklığı hep aynı olur. Bazen düşünüyorum da acaba bunu bu kadar sık yaşamasam daha katlanılabilir olur muydu? Ellerimin titremesine bakıp aptalca gülümsedim. En azından düşünebiliyorsun dedim kendi kendime. Çünkü çoğunlukla düşünme yetimi kısıtlayacak kadar kendimden geçmiş oluyorum.

Yavaş yavaş yaklaşmaya başladım kızıllığa doğru. İtiraf edeyim, görmeyi beklediğim şey ağaçların arasında yatan ceset benzeri bir şeydi. Ya da en azından birinin yaralanmış olmasını bekliyordum, muhtemelen bizden birinin. Hayır, burada o tarz bir şey yoktu. Burada hiçbir şey yoktu.

İşaret parmağımla ağacın kabuğuna dokundum. Hala ıslaktı ve burada küçük bir kesikten çıkamayacak kadar fazla kan vardı. Yaralı birinin bu ağaçtan destek alıp bir yere gitmeye çalıştığı sonucuna vardım. Kimden kaçtığı açıktı fakat kim olduğunu ve nereye gittiğini bilmiyordum.

Bir ses duyar gibi oldum. Rüzgar ve kuşların çıkardığı gibi alışılagelmiş sesleri kulağım artık görmezden geliyordu fakat bu başka bir şeydi. Burada biri vardı.

Etrafımı kolaçan etmek üzere başımı çevirdiğimde arkamdan gelen bir çift el hızla ağzımı kapatmıştı. Tam da daha ne kadar kötü olabilir diyorduk, değil mi?

***

"Sakin ol, benim."

Doğu'nun elini ağzımdan çekmesinden sonra çırpınmaya son verip sinirle yüzüne baktım. "Sessizce yanaşmasa mıydın acaba?"

"Korkutmak istemedim. Sadece ses çıkarmaman gerekiyordu." Soluklarım yavaş yavaş düzene girmeye başlamıştı fakat vücudum hala titriyordu. "Adamı zor atlattım. Bir an önce diğerlerini bulup yok olmalıyız buradan."

"Doğukan, onu yaralamadın. Değil mi?" Tereddütle sormuştum. Kendini koruduğu için onu suçlayamazdım tabii ki. Tek istediğim o kanın kime ait olduğu hakkında fikir sahibi olmaktı.

"Hayır, yaralamadım."

Doğu'nun bu cevabı vermesini isteyip istemediğimden emin değildim. Birilerinin canının yanmasını istemiyordum elbette, fakat sorun şu ki olan olmuştu. Muratların grubuna bir zarar gelmesindense seçimimi bu tuhaf adamlardan yana kullanırdım elbette.

"Gitmemiz gerek." Sesi endişeliydi. Onun da nereye gideceğimizi bildiğini sanmıyordum, sadece takıldım peşine. Böyle bir durumda aklımdan ne geçmesini beklersiniz? Karşımıza onlardan daha kaç tane çıkacağını, tüm bu olanların nasıl üstesinden geleceğimizi ya da bu konu ile ilgili herhangi bir şey değil mi? Hayır. Yapraklara odaklanmıştım, her adım attığımda çıtırdayan hafif kurumuş yapraklara. Neden hiç çiçek yok ki diye geçirdim içimden. Aklımda çok farklı şeyler canlanıyordu o an. Sanki bu son olanlar hiç olmamış, buraya hiç gelmemişiz gibi.

"Kaan'ın avcılık yapan bir tanıdığının orman evi varmış bu civarda. Aslında oraya gidecektik en başta. Ama işte gitmeden bazı işleri -bazı işlerden kastı ceset gömmek falan- halletmek istedik. Tam işimizi bitirdik derken birden bire onlardan biriyle karşılaştık. Ne olduğunu anlamadık tabii, gerçi ben hala anladığımı söyleyemem."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 31, 2019 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Kan LimitiWhere stories live. Discover now