Ne diyeceğimi bilemeyerek öylece durdum. Bu sırada Keith gözlerini ovuşturarak içeri girdi ve her zamanki gibi Leah onu takip etti.

   “ Siz aklınızı kaçırmışsınız,” dedi Leah esnerken. Keith başıyla onaylayarak “ Saat sabahın kahrolası altı buçuğu falan...” Ardından aramızdaki tuhaf havayı hissederek sustu. Şaşkınca bana baktı ve gözlerini üzerime dikti. Leah’da onun neye baktığını görünce yüzünün rengi değişti. Şimdi ikisi de durmuş göğüslerime bakıyorlardı.

   Joe sessizliği bozarak omuzlarıma dokunup beni çıkışa doğru döndürdü “ Saat çok erken. Eminim hepimiz biraz daha uyumak istiyoruzdur.” Beni salondan dışarı çıkartmasına hiçbir şey demeden sarhoş gibi odama döndüm. Aynaya dönüp neden herkesin bana öyle baktığını anlamaya çalıştım. Gömleğin yakası kaymış ve ilk düğmesi açılmıştı. Göğüslerim ve sağ omzum neredeyse ortada sayılırdı ama bu bol gömleğin içinde hala görünmüyorlardı.

   Dudaklarım, parmaklarımı uzattığımda hissettiğim gibi şişmiş ve kıpkırmızıydı. Yanaklarım alev alevdi ve saçlarımla aynı renge bürünmüşlerdi. Saçlarımsa karman çorman haldeydiler.

   Bakışlarımı aşağıya kaydırdığımda herkesin bana neden öyle baktığını anlayıp küfrettim. Onlar göğsüme bakmıyorlardı. Boynuma bakıyorlardı.

   Boynumda kocaman bir morluk vardı.

 " Ve benimle konuştuğunda kelimelerini göz ardı etmek böyle hissettiriyor

Ve burası kendimi kaybettiğim yer senden kaçmayı sürdürdüğümde

  Ve bu olduğum kişi, kim olduğumu daha fazla bilmediğimde

  Ve bu benim seçtiğim şey, diğer hepsi beni terk ettiğinde

  Hayatını benim içimde solu

  Seni hissedebiliyorum

  Düşüyorum, daha hızlı düşüyorum

  Hayatını benim içinde solu

  Sana hala ihtiyacım var

  Düşüyorum, düşüyorum

  Benim içimde solu

  Benim içimde solu..."

Max     

   Merdivenlerden aşağı hızla iniyordum. İniyor olmalıydım. Hiçbir şeyi doğru düzgün göremiyordum ama ayağımın altındaki soğuk ve sert zemini hissedebiliyordum.

   Bir yandan elimdeki tişörtü giyerken öteki yandan ayakkabılarımı giymeye çalışıyordum. Buradan bir an önce çekip gitmem gerekiyordu. Ayağım trabzanlara takılınca küfredip daha da hızlandım.

   Yağmurun yıkadığı ve sisle çevrilmiş sokakta bir an için durup nereye gitmem gerektiğine baktım.

   Birilerini yumruklamak istiyordum. İçimdeki bu korkunç enerjiyi ve gücü atmam gerekiyordu. Önüme baktım. Hayır, önce bunun çaresine bakmam gerekiyordu.

   Hızlı ve uzun adımlarla Cloudy’ye doğru yürümeye başladım. Günlerdir hiçbir şey yapamamış olmam yapamayacağım anlamına gelmezdi.

   ‘ Senin derdin ne?’ dedim yürümeye devam ederken. Dışarıda yatıp kalktığım onlarca kız vardı. Irina’yı bulmadan önce Damien’la skor tuttuğumuz zamanları hatırladım. Tamam, yüzlerce vardı. Bunun ne önemi vardı ki? Binlercesi de beni bekliyordu. Ne onların ne de benim umurumdaydı. Belli ahlak çerçevelerinin dışına hiçbir çıkmamıştım. Evliler, bakireler ve küçüklerle yatmıyordum. Şimdiyse acınası bir halde evde tüm masumluğuyla duran minik bir kız için yanıp tutuşuyordum. Bunun önünü almak zorundaydım.

Kır Zincirlerimi (ASKIDA)Where stories live. Discover now