Farklar

39 6 0
                                    

Mükemmel hazırlanmış bir kahvaltı masasında beni bekliyordu. Utana, sıkıla, günaydın diyerek karşına  oturdum.
Masada yok yoktu. Tabağıma koyduğu renkli omletten bir çatal aldım. Beni dikkatle izliyordu.
Sonra bardağımda ki bulamaça benzeyen içecekten bir yudum içtim.
Buruk bir tadı vardı. Suratımı ekşitince sordu.

"Beğenmedim mi?"

" Tadı değişik." Diye yanıtladım.

"Yani kötü mü?" diye sordu.

"Yok kötü değil ama biraz farklı. Nedir bu?"

"Muz portakal pepino ve mango Birazda bal ve süt!"

"Bunu sen mi hazırladın?"

"Evet biraz önce. Beğenmedim mi?"

Portakal ve sütün uyumu beni  şaşırtmıştı.
"Kahvaltıda genelde çay içerim." Diye yanıtladım.

"Senin yaşında bir genç kız sağlıklı şeylerle beslenmeli."

Biraz bozulmuştum.
"Evet doğru haklı olabilirsin. Ama orta direk böyle şeyler yapmaz. Ben, mango ve Pepe neydi?  Onların  tadını bile bilmiyorum!

Yüzüne çok hoş bir gülümseme yayıldı.
"Doğru haklısın." diye yanıtladı.
"Nerelisin?" diye sordu.

"İzmir."

"Demek İzmir kızısın. Pek benzemiyorsun aslında. Emin misin?"

Hey neden benzemiyormuşum! Has İzmir'liyim. Tamam pek güzel olmaya bilirim ama  Efe torunu var senin karşında!

Gülüyordu.
"Hayır onu demek istemedim. Sen çok güzel bir kızsın. Ama eksik işte birşeyler."

Galiba anlamıştım.  Havalı kokoş kız arıyordu gözleri. "Hava denilen şey parayla oluyor beyefendi! " diye haykırdım içimden.

İç sesimi bastırıp sordum.

"Sen nerelisin bakalım?"

Kaşını kaldırdı.
"Almanya doğumluyum." Diye yanıtladı.

"Ailen nerde peki?"

"Annem bir Alman mış. Babam da Adana evli bir iş adamı. Annemi hiç hatırlamıyorum. Ben küçükken beni bırakıp gitmiş. İlk eşten dört kız kardeşim var. Parçalanmış bir hayat benimkisi. Büyük bir aşiretin tek erkek varisi benim ama hiç oraya ait gibi hissedemedim. Yıllar önce eğitim için geldim İstanbul'a ve burdayım işte."

"Burda kimsen yok mu?"

Sorumu yanıtlamadan sordu.

Dersin yok mu senin?

Artık yok!

Yüzüme bakıyordu.

"İlk dersi çoktan kaçırdım. Ve öğleye kadar yetişmem mümkün değil. Öğleden sonram da boştu."

"Ne okuyorsun?"

"Diş hekimliği."

"Güzelmiş."

Yüzümü ekşiterek konuştum.

"Evet. Herkez öyle diyor."

"Sen memnun değil misin?"

"Bilmem daha sanatsal birşeyler okuyabilseydim keşke. Aşçılık fotoğrafçılık yada Sinema TV mesela. Küçükken hep oyuncu olmak isterdim."

"Hıım. Yeteneğin var. Hala geç değil. Üzerine düşersen olabilir."

Bunu söylerken çarpık bir gülümseme takınmıştı ve Gülüşü tüm yüzüne yayıldı.

"Hey! Gülme ben iyi bir oyuncuyum!"

"Hiç şüphem yok. Diye yanıtladı.
Kesinlikle oyuncu olmalısın!."

"Bu mümkün değil. Ailem..."
Sözümü bitirmemi beklemeden konuştu. Moralim bozulmuştu.

"Başkaları istedi diye değil sen istediğin için yapmalısın işini. Kendi kararını kendin vermelisin!"

Sabrım sonunda taştı ve haykırdım.

"Parayı da sen mi vereceksin?"

Tuhaf tuhaf bakıyordu.

"Ailem beni buraya ne zorlukla gönderdi hiç bir fikrin yok! Okulu burslu kazandım.
Baba parasıyla değil belediyenin verdiği bursla yurt masraflarını ödüyorum. O da böyle giderse elimden kayıp gidecek. Şimdi akıl vermeyi bırakta söyle.!

Cebimdeki tüm parayı çıkardım.

Bu parayla nasıl giderim karşıya!

Tutun BanaWhere stories live. Discover now