Yirmi Dört

2K 111 16
                                    

Uçak yolculuğu düşündüğümden de berbattı. Matt uyanık olduğu her an bana asıldı. Kolundaki kan kurumadan bunu yapması beni şaşırttı. Amy onu açıkça tehdit etmişti. Tırnaklarını bile geçirmişti ama bu onun umurunda olmamıştı. Sonunda çareyi kulaklık takmakta buldum. Eğer bana dokunursa yumruk atmakla da tehdit ettim. Bir süre sonra sarhoş olmayı seçti ve sızıp kaldı.

Aynı şarkıyı defalarca dinledim. Aklımı bir türlü boşaltamıyordum. Mücevher fuarı. Mücevherler hakkında ne biliyordum ki? Amy getirip de kafam kadar bir yüzük takana kadar hiç mücevherim olmamıştı. Dahası daha önce hiç mankenlik de yapmamıştım. Bunu başarıp başaramayacağımı bile bilmiyordum. Ama Amy beni her türlü desteklemişti. Desteklemişti, değil mi?

İçim içimi yiyordu. Çünkü Amy gitmemi istemiyordu. Bunu tüm hareketleri ve mimikleriyle belli ediyordu. Gözlerimin içine bakarak git dese de ben onu tanıyordum ve gitmemi istemediğini biliyordum. İdeal bir evrende bir canlının eşini kıskanması çok normal ve anlaşılabilir bir şeydi. Erkeklerle olan korumacı aptal tavırlar kadınlarda olmaz sanmıştım. Ama yanılmışım. Amy, Matt'in canını adam akıllı yakarken o kadar ciddiydi ki. Ben bile ondan ürkmüştüm.

Uçağın tekerlekleri yere değene kadar huzursuzca kıpırdanıp durdum. Amy'e bir mesaj bile yazamamak beni delirtmişti. Uçaktan inmeden telefonumu açtım. Delirmiş gibi onlarca arama ve mesaj bekliyordum ama bir tane bile yoktu.

*************************************

Amy'nin ağzından...

Gece kulübüne gitmek de nereden çıkmıştı? Saçmaladığımın farkındaydım ama aklımı dağıtmam gerekiyordu. Gerekiyordu çünkü Matt'in parmaklarının Jo'ya bir metre mesafede olduğunu düşünmek beni çıldırtıyor, içimden Hulk gibi bir şey çıkması için tahrik ediyordu.

Aramamıştım. Yazmamıştım. Tam bu saatlerde Jo inmiş olmalıydı. Önümdeki boş kadehe baktım. Sarhoş olmak problemimi çözmeyecekti. Hesabı ödemek için çantama uzandım ama yandaki kadının kolu çantamın üzerinde duruyordu. Önce çantayı yavaşça çekiştirip kolunun altından kurtarmaya çalıştım ama buna yetecek kadar gücüm yoktu.

"Afedersiniz." dedim cılız bir sesle. Sesimi ben bile zor duymuştum. Tekrarladım. Bu sefer daha güçlü bir sesle.

Yandaki kadın sapsarı saçlarını son derece artistik bir hareketle sallayıp bana döndü ve ben yavaşça yutkundum.

**********************************

Telefonun ekranına bir süre bakakaldım. Bunun iyi bir şey mi kötü bir şey mi olduğunu anlayamamıştım. Matt inmek için beni çekiştirirken ona izin verdim.

TOKYO!

Japonya'ya geldiğime inanamıyordum. Ağzım beş karış açık etrafta gördüklerimi hazmetmeye çalışıyordum.

Matt çeneme vurdu.

"Ağzını kapalı tut. Kuş kaçacak."

O kadar şaşkındım ki ona kızamadım bile. Taksiye binip doğruca otele giderken inanılmaz heyecanlıydım. Bu şehri santim santim gezip aklıma kazımak istiyordum.

Hilton'da kalıyorduk. Suit oda beklemiyordum ama bunun Amy'nin işi olabileceğini düşündüm. Kendimi odama atıp içeri koşturdum ve ayaklarımın altındaki şehir manzarasına baktım. Dehşetti. Bunu Amy ile paylaşmam gerekiyordu. Onu görüntülü aradım.

CEVAP YOK.

İçimde bir yerde, en derinde bir şey beni rahatsız etti. Amy hiç bu kadar ulaşılamaz olmamıştı. Her şeyi boşverip ona mesaj attım.

MOR 《girl♡girl》Where stories live. Discover now