İki

6.9K 220 16
                                    

Danışmadaki sarışın bugün koyu lacivert bir elbise giymişti. Saçları sıkıca toplanmıştı. Beni görür görmez yanıma geldi.

"Günaydın, Joanne. İlk iş günün için heyecanlı mısın?" dedi koluma girerek. Ben sadece yüzümü buruşturdum.

"Bayan Smart sen gelince haber vermemi istedi."

Sarışın saati kontrol etti.

"10 dakika geciktin. Bunun için iyi bir fırça yiyeceksin. Önemli değil, alışırsın. Yolu biliyorsun, Joanne."

"Sadece Jo. Lütfen." dedim zorlukla. Gitmeden bana döndü ve elini uzattı.

"River."

Ne kadar güzel bir ismi vardı. Kırk yıl düşünsem bu isim aklıma gelmezdi. Asansör kapıları kapanırken bir el bunu engelledi. Büyük bir eldi. İçeri takım elbiseli yakışıklı bir adam girdi.

"Günaydın." dedi tok bir sesle. Adamın yüzüne bakmadım ve bir şeyler mırıldandım. 13. kata gidiyordu. Asansör hızla yükselirken gözlerimi panele diktim. Tuhaf bir sessizlik olmuştu. Kendimi garip hissettim. Arka fonda klasik müzik çalıyordu. Beethoven. Moonlight Sonata. Klasik müziği seviyordum.

Adam asansörden inerken iyi günler diledi. Şık ve pahalı ayakkabıları küt bir ses çıkarıyordu. Asansör açıldı. Karşımda yine Amy Smart'ı bulacağımı sanmıştım. Ama yoktu. Pencerenin kenarında ayakta dikiliyordu. Henüz yeni yeni canlanan şehir manzarasına bakıyordu. Arkasını dönmeden konuştu.

"Günaydın, Joanne. Geç kaldın."

Ben ona yaklaşırken önüne döndü ve elindeki kahve kupasından büyük bir yudum aldı. Ne giydiğimi görünce bana çılgınca bağırır sanmıştım ama kıyafetlerime 10 saniyeden daha uzun bakmadı. Bugün cidden tuhaf bir elbise giymişti. Uzun kolluydu. Yakası karnına kadar sarkıyordu. Siyah sutyen tarzı bir içlik giymişti. Bu içlik boynuna çapraz olarak bağlanıyordu. Ruju kırmızıydı ve göz alıcıydı. Koltuğuna oturdu. Ne yapmam gerektiğini kestiremediğim için karşısında dikildim. Konuşmadan tam 3 dakika geçti. Bunu biliyorum çünkü içimden saydım.

"Oturmayacak mısın?"

Saygısızlık etmek istemediğim için o söyleyene kadar oturmamıştım. O bir bakıma benim idolüm sayılırdı. Onun gibi olmak istiyordum. Onun ne düşündüğü benim için çok önemliydi.

"İstersen görevlerini konuşarak başlayalım."

"Evet, efendim."

Kaşlarını çattı. Bir tane bile kırışıklık olmayan teni güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Yüzünde en dikkat çeken yer dudaklarıydı. Elma gibiydiler. Bir insanın nasıl olur da böyle dolgun dudaklara doğuştan sahip olduğunu anlayamıyordum. En azından ben doğuştan olduğunu düşünüyordum. Bunu kimseye sormamıştım.

"Bana efendim demene gerek yok. Bayan Smart yeterli olacaktır."

"Peki, bayan Smart." dedim sesim titreyerek. Ona bakmak istemiyordum ama bakacak başka bir yer yoktu. Bana söyleyeceklerini dört gözle bekliyordum. Benden ne yapmamı isteyecekti?

"Üniversitede İşletme okuduğunu biliyorum. İşletme sandığın kadar basit bir iş değil. Bu yüzden geniş çaplı bir eğitim alman daha doğru olur. Bunu da ancak seni benim kişisel asistanım yaparak sağlayabilirim."

"Kişisel asistan mı?"

Bu beklediğim iş değildi. Hatta yakınından bile geçmiyordu. Amy Smart kibarca gülümsedi. Ki bu gülümsemeyi ben bambaşka hayal etmiştim.

"İşi öğrenmek için sürekli yanımda olacaksın. Her şeyi gözlemleyeceksin. Senin için daha faydalı olacak."

Patron ne derse o. Bunun iyi mi kötü mü olduğunu o zaman kestiremedim. Sonuçta The Hill'de çalışacaktım. Özgeçmişimde hatırı sayılır bir iş deneyimi olacaktı. Önemli olan da buydu.

MOR 《girl♡girl》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin