1. Bölüm

51.2K 691 88
                                    

İlk bölümler sebebiyle töre, berdel hikayesi sanılıyor ilerledikçe öyle olmadığını göreceksiniz. İyi okumalar. 

Çocuk bir kalbin arzuları benzer ve imkansızdır benim kalbimin arzusu ise sadece imkansızlığı barındırıyordu. Bir daha asla göremeyeceğim bir ruhun acısıyla çocuk kalbim sızlıyordu. Babam kendisiyle birlikte yuvamızı da götürmüştü çocuk bedenimin içinde büyümek zorunda kalmıştım annem tek başına mücadele etmek zorundaydı. 

Şu an yaşadığım yer benim için hapishaneden farksızdı içinde sahte insanlar ve göstermelik ilişkilerin olduğu bu ev bana sadece yalnız olduğumun hatırlatıcısıydı. Ne zaman biteceğini bilmediğim bir sınavın hazırlığıyla uğraşıyordum ne yazık ki girmediğim derslerin yükümlülüğü de üzerimdeydi. Babamın yokluğuna alışmak hatta sanki hiç yokmuş gibi yaşamaktan, sesini ve gittikçe silikleşen yüzünü bir daha anımsayamamaktan korkuyordum. Kalbimde oluşan boşluğun beni kimsesiz bırakana kadar büyüyüp içine alacağını bilmiyordum çıpındıkça daha derine girdiğim bir bataklık gibiydi. Kurtulmam için kalbimin ya kuruması ya da yeşermesi gerekiyordu. Uzatılan bir elin ne kadar yardımcı olacağından habersizdim. Ta ki birleştirmem gereken parçalar teker teker kaybolana dek.

********

Yine öğretmenimin verdiği ödevlerle uğraşıyordum ama bir türlü yapamıyordum.
Eksik bir şeyler vardı ve bunu keşfedebilecek kadar olgun değildim ya da ufacık bir yardıma ihtiyacım vardı.

Arkadaşlarıma ödevlerine kimin yardım ettiğini sorduğumda aldığım cevap genelde 'babam' olurdu. Aslında cevabını bildiğim bir soruydu yalnızca bazı duygularımı diri tutmaya çalışıyordum. Belki bu eskisi gibi kanamayan yaranın kabuğunu bile bile koparmak olacaktı. Yine de bu, içimdeki vicdan azabından sıyrılmama yardımcı oluyordu.
Bazen babamın yüzünü hayal meyal hatırlıyor olmama kızıyordum. O zamanlar küçükte olsam fotoğraflarımıza baktığımda anıların şekil alıp zihnimde belirmesi gerekirdi.

Aradan uzun zaman geçmesine rağmen bunları düşünüyor olmamın tek sebebi vardı. Masamın ucunda duran günlüğüm. İçinde yazılan onca şey hâlâ aklımdaydı okunması zor olan çirkin el yazımla babama yazdığım birkaç sevgi sözü ve arkasına not tuttuğum birkaç fotoğraf.

Düşüncelerimi annemin sesi böldü. "Dicle! Kızım, çabuk yanıma gel."  Çoğu şeyi annemden saklardım, babama dair hatırladığım çok az şey olduğunu bu yüzden çok etkilenmediğimi düşünüyordu. Belki de üzerinde çok durmazsa unuturum diye düşünüyordu. Ondan her babamı anlatmasını istediğimde gözlerime bakmadan soğuk bir şekilde konuşuyordu. Bu konağa geldiğimizden beri bu böyleydi. Buradan nefret etmemin sebebi belki de buydu.

Yüzüme sahte bir sevinç ifadesi yerleştirdikten sonra mutlulukta yerimden kalkıp annemin yanına gittim.

"Bana yardım etmeye bu kadar hevesli geldiğine göre çok sıkıldın."  Elindeki yemi aldım ve "Evet biraz daha otursaydım ölecektim sen de sorumsuz bir anne olurdun o zaman." dedim. Yaşım küçük olduğu için genelde ayak işlerini ben yapardım anneme yardımcı olmaya çalışıyordum burada çok yoruluyordu.

Tavukların olduğu bahçeye geçmek için avluya çıkmıştım, o esnada Altan avlunun kapısından içeri girdi onu her gördüğüm zaman yaptığım gibi işime odaklandım ve görmezden gelmeye çalıştım. Konakta en sinir olduğum kişi oydu bu zamana kadar taşkınlıklarına alışmış olsamda bize karşı davranışlarına katlanamıyordum. Sürekli bizi küçük görürdü hatta bir keresinde kız kardeşi Zülal kustuğunda, pisliği temizlemek için annemi çağırmıştı ve aynı akşam biz mutfakta yemek yerken içeri girdi ve pis pis sırıtıp bizimle dalga geçti. 

Yanımızdan geçtiği esnada bize baktı, o her zaman ki bakışı üstündeydi sanki bize tiksinç bir şeymişiz gibi bakıyordu bu bakışı yalnızca bize değil çoğu kişiye böyleydi. İçindeki nefreti gizlemeye gerek duymuyordu kimsede neden böyle olduğunu sorgulamıyordu. Neyse ki konağa sıklıkla gelmiyordu geldiğinde ise karşılaşma ihtimalimiz çok düşüktü.

KİMSESİZ #Wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin