Tutsak

3K 97 20
                                    

Düşüncelerimden sıyrıldım ve ellerimi kendime çektim. Zorla gülümseyip "Ben iyiyim artık gidelim mi?" dedim ona bakarak.

Merdivenden indiğimde gördüğüm kalabalık karşısında afalladım ama bu uzun sürmedi. Altan'ın sırtıma henüz yerleştirdiği elinin yönlendirmesiyle devam ettim. Neyse ki tanımadığım birkaç aile dışında fazla kimse yoktu. Bize ayrılan kısma geçtiğimizde etrafım yavaşça dolmaya başlamıştı. Bizi tebrik etmeye başladıklarında kendimi ilginç muhabbetlerin içinde bulmuştum. İnsanların neyi öğrenmeye çalıştıklarını biliyordum onlarla zaten gerçek olmayan bir şeyin tartışmasına girmeyecektim ama Rezan Hanım bana pek güvenmiyor olsa gerekti ki yanımdan bir türlü ayrılmıyordu.

Oldukça yorucu geçen tanışma faslından sonra Zülal yüzüklerin olduğu tepsiyi getirdi ve Ramiz Ağa yanımıza geldi. Her şey tıpkı gerçek bir nişanda olması gerektiği gibi ilerliyordu. Altan'a bakmaya cesaret ettiğim kısa süre içerisinde neredeyse benden daha gergin göründüğünün farkına vardım.
"Yaklaş güzel gelinim bu kadar çekingen olma."

Tıpkı bir iğne gibi vücuduma batan bu ses Ramiz Ağa'dan başkası değildi.

"Eskiyen her şey gibi unutulan bir gelenek, sen kendini boşuna yorma."
Altan, Zülal'in elinde duran tepsideki yüzükleri eline aldı ve normal bir şeymiş gibi devam etti. Ramiz Ağa'nın yüzünde oluşan ifade keyfimi azıcık da olsa yerine getirmişti. Altan elimi uzatmam için işaret verdiğinde istediğini yaptım. Sağ elim avcunun içindeyken, birbirine bağlı olan yüzüklerden bana ait olanını parmağıma geçirdi. Diğer yüzüğü de avcuma bıraktığında benim de aynı şeyi yapmam gerektiğini anlamıştım. Yüzüğü parmağına geçirdikten sonra Ramiz Ağa elindeki makasla kurdelayı kesti. Yüzük takma merasimi bittikten sonra Altan oturmak için masaya geçti bu esnada ikram yapılmaya başlandığı için insanların bize olan ilgisi azalmıştı.
Altan Ağa'nın yanına oturmak üzereyken Rezan Hanım yanıma geldi ve her şey yolunda mı diye sordu. Kafamı olumlu anlamda salladım ve Rezan Hanım'ın müsadesiyle yerime oturdum. Altan Ağa'nın yanındayken konuşamamak, onunla konuşabilecek tek konunun böyle şeylerle sınırlı kalması, birbirimizin neyi olduğumuzu bilmemem beni boğuyordu. Arkadaş kesinlikle değildik ama şunu biliyordum ki aramızdaki patron-işçi ilişkisi de değildi. Belki de tüm bu düşünceler ona bu kadar yakın olmamdan kaynaklıydı. Yakın ve bir o kadar uzak.

Bir nişanda olması gereken her şey neredeyse tamamlanmıştı ve ben bu yoğunluktan kurtulacağım için seviniyordum. Fotoğraf çekinmek için ayağa kalktığımızda insanların üzerimdeki bakışları ağırlaşmıştı. Fısıltıları duyabiliyordum ve hakkımda iyi şeyler konuştukları söylenemezdi. Duyduğum sözlerin hepsini kulak arkası etmekten başka yapabileceğim bir şey yoktu ve karşılık vermem her şeyi daha karmaşık yapardı. Yapmam gereken tek şey biraz daha sabretmekti. Tanımadığım kişiler fotoğraf karesine girip sahte gülüşler atarken az önce saçma sapan konuşan onlar değilmiş gibi davranıyorlardı. Toplu fotoğraf çekiminden sonra kameraman ikimizin çekimlerini yapacağını söyledi ve bizi fotoğraf çekimi için hazırlanmış terasa çıkardı. İlk defa üşümediğimi hissettim karşımda gördüğüm manzara bana soğuğu unutturmuştu. Bembeyaz çiçekler etrafı kar gibi örtmüş terasın köşesindeki sallanan koltuktan aşağı akıyormuş gibi görünüyordu.
İçimi tarifi mümkün olmayan bir heyecan kapladığında yüzümde oluşan gülümsemeyle Altan'a bakmak gibi bir hata yaptım. Beni izliyordu yüzü ifadesizdi ama beni görmesi yaptığım şeyin yanlış olduğunu hissettirmişti. Yüzümdeki gülüşü sildim ve bakışlarımı önüme düşürdüm. Altan adımlarını yanıma doğru yönlendirdiğinde olabildiğince normal davranmaya çalıştım.

"İsterseniz şu köşeye geçin, oradan başlayalım." dedi kameraman. İşaret ettiği yere doğru ilerleyip onunda gelmesini bekledim. Nefesini bıkkınlıkla dışarı verdi ve yanıma geldi. İlk pozumuzu verdikten sonra kameramanın yüzündeki ifadeyi inceledim pek hoşnut görünmüyordu ama bir şey söylemeye çekinir gibi duruyordu.

KİMSESİZ #Wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin