22.Bölüm : Sana Aşığım.

Começar do início
                                    

"Bana mavi daha çok yakışır." diye mırıldandım, "Sana da yeşil." O an birbirimize o kadar yakındık ve Ege'nin çıplak omuzları o kadar genişti ki kalbim pır pır atıyordu. Elimi kaldırdım, dayanamayıp çıplak bedeninin üzerinden kalbine dokundum. Elimin altındaki kalbi çıkacak kadar hızlı atıyordu. Gözlerim gözlerine kaydı.

"Kalbin..." dedim yavaş yavaş, "Çok hızlı atıyor." Yüzüme etkileyici ve haz alır bir ifadeyle ağır ağır baktı, elini kalbinin üzerindeki elime koydu, birden bana kalp krizi geçirtmek ister gibi alnını alnıma dayadı ve fısıldadı,

"Biraz daha hızlandırmak ister misin?" Dudakları dudaklarımı bulduğunda eliyle belimi sardı. Vücudumun vücuduna değdiğinde dudaklarım dudaklarına değiyor, uzaklaşıyor ve tekrar değiyordu. Yüzüm alev almak üzereydi, dizlerim öyle çok titriyordu ki neredeyse yere yığılıp kalacaktım. Tam kendimi öpüşmeye kaptırmış ellerimi Ege'nin boynuna doluyordum ki birden dudaklarını çekti. Sık sık nefesler alarak alnını alnıma dayadı,

"Keşke seni sonsuza kadar öpebilsem." Başımı salladım,

"Keşke beni sonsuza kadar öpebilsen..." dedim. Birkaç saniye o şekilde durduk. Aramızda alev almak üzere olan bir enerji vardı. Ben hala tir tir titriyorken Ege dimdik ayakta duruyordu. Sonra ellerini belimden çekti. Alnını alnımdan ayırdı,

"Hadi," diye mırıldandı, "Seni benden ayıracak o orospu çocuğu uçağa bindirmemiz gerek." Hafifçe güldüm,

"Sen ne kadar küfürbaz çıktın ya!" dedim gülerek,

"Sinirlerim zirveye çıktığında kendimi tutamıyorum." Ege'ye giymesi için yeşil tshirtünü verdiğim sırada çapkın bir bakışla yeşil tshirtü bana uzattı,

"Giydirmek ister misin?" Gülerek omuz silktim,

"Hayır. Teşekkür ederim." Ege gülerek gözlerini devirirken az önce üstünden çıkardığı mavi tshirtü çantama attım. Ege ona verdiğim yeşil tshirtünü giydi, ben yeşilin ona ne kadar yakıştığını düşündüğüm sırada o kapıya yöneldi. Arkasından gidiyordum, bu evde bir gün kalmış bu eve bir günde aşık olmuş ve şimdi bu evi terk ediyordum. İçim o kadar çok acıyordu ki sanki tüm hayatımı bu güzel Fransız evinde geçirmiş gibi hissediyordum. Sanki yuvamdan ayrılıyormuşum gibi... Sanki bir parçamı burada bırakıyormuşum gibi hissediyordum. Ege bir parçam olmuştu benim. Koskoca bir parçam.

Kapıdan çıktık, Ege tam o an yüzüme hüzün dolu bir bakış attı.

"Gidiyorsun yani." diye mırıldandı oldu yerde kalarak.. Başımı salladım.

"Gidiyorum." O saniyeden sonra ikimize de bir sessizlik çöktü. Sessizce indik merdivenlerden, sessizce çıktık binadan. İçimizden bir sürü şey dedik birbirimize, ama ağzımızdan tek kelime çıkmadı... Yavaş yavaş yürüdük Ege'min sokaklarında. Birden elini uzattı, elimi tuttu.

"Burası hep alışveriş yaptığım kırtasiye..." dedi, "Şurası hep tepesine çıkıp tüm şehri izlediğim belediye binası... Şu kilise her sabah beni çan sesleriyle uyutmayan kilise. Şu yol sana bahsettiğim hayvanat bahçesine gidiyor. Şurası hep gittiğim market. Şu mavili bina, kütüphanem... Keşke sana hepsini gezdirebilseydim. Ama gezdiremiyorum. Çünkü gidiyorsun." Ege gözlerimin önünde o kadar mutsuzlaşmıştı ki bir anda kalbime öküz oturdu demekten başka bir şekilde anlatamam o anki hissimi.

"Ama geri geleceğim!" dedim üstüne basa basa.

"Ne zaman geleceksin, kaç gün sonra, kaç hafta sonra? Ne kadar kalacaksın, kaç saat, kaç gün... Bunları düşünmek o kadar kötü ki İzmir. Böyle durup durup kafamda hesap yapıyorum sabahtan beri, kaç gün sonra gelir, kaç gün kalır diye. Aklım almıyor ya, dünyada milyarlarca insan var gittim kendimden kilometrelerce ötede birini buldum aşık oldum." O an bir anda şok içinde durdum. Mavi kütüphanenin tam önünde durduğumuz sırada şok içinde yüzüne baktım. Ne demişti o?

3391 KilometreOnde as histórias ganham vida. Descobre agora