Bunalım

278 41 40
                                    

Kitap 40 bölümü geçti fazla uzadı bence. Sonunda saçmalaktan korkuyorum beni üzse de yani yakında bitireceğim. Finali hala yazmadım nasıl biteceğini bilmiyorum ama kesinlikle bir kişi ölecek (herkes olabilir. Aslında iki kişi yi öldurcem ehehe) ama finalin neye benzeyeceğine dair planlarım var yine de fikrim degisebilir...neyse iyi okumalar...

Gözlerim ağrıyordu. Uyanık kalmaya çalışmak çok zordu, özellikle de erken kalkan benim için. Belki uyanık kalırsam unutkanlığımı bir süre aksatabilirdim. Şu ana kadar başarılıydım da. Saat 02:21 di ve hala Natsuyu hatırlıyordum. Bu bir başarıydı. Eve gelir gelmez babamın kızmasını beklemiştim ama tek kelime etmemişti sadece odama kapattırmıştı beni. Belkide yarın her şeyi unutacağımı bildiği için kızmıyordu. Umursamıyordu. Odamda dururken bu fikir aklıma gelmişti. Belki uyanık kalırsam hafızam başa dönmezdi... Sadece bunu umuyordum. Uyanık kalmak için kitap okumaya çalıştım ama fiyaskoyla sonuçlandı az kalsın uyuyordum. Müzik dinlemeye çalıştım ama yine uyku bastırdı. Belki bir şekilde kahve içebilirsem uyanık tutardı ama kapım kilitliydi ve hizmetçi çağırıp kahve istersem babam şüphelenirdi. Bitkinlikle ayağa kalktım cama doğru yürüdüm. Akşam karanlığını aydınlatan tek ışık kaynağı aydı. Bir de bizim evin önünde korumaların bulunduğu küçük kulübeden gelen ışık hüzmesi vardı. Şehre uzak bir bölgedeydik ve çok uzaktan şehrin nahoş ışıkları görülebiliyordu. İç çektim. Ne kadar da iç sıkan bir görüntüydü. Daha sabah oradaydım... Burada kapana kısılmış hissederken ilk kez kurtulmuştum. Başımı salladım. Hayır, Natsuya göre babam beni sonradan buraya tıkmıştı. Demek ki bir ara özgürmüşüm. Acaba nasıl bir histi? Elimi camın üstüne koydum. Serin camı delmek istemişcesine itiyordum ama kırmak bu kadar hafif bir baskımla olmazdı. Zaten yerden çok yüksekteydim. Buradan kaçmam imkansızdı değil mi? Bir an kendimi annemin masallarındaki prenseslere benzettim. Aciz bir şekilde kulede kısılmış çaresizce onu kurtaracak kişiyi bekleyen prensesler. Bu bana hep saçma gelmişti. Bir kız güçlü olmalıydı, kurtarılmaya ihtiyacı olmamalıydı. Yeterince gücüm ve aklım vardı değil mi? Aklım... Aslında bundan pek emin değildim. Ne de olsa her günü unutan biri olmuştum. Bir anının bu kadar değerli olabileceği daha önce aklıma gelmemişti. Yavaşça başıma bir ağrı saplandı. Sadece yüzümü ekşittim. Keşke bir ağrı kesicim olsaydı. İç çektim. Natsuyla öpüştüğümüz an aklıma gelince gülümsedim. Parktaki öpüşmemizden daha iyiydi. Belkide duygular bunu daha güzel kılmıştı. Anladığım an gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Hatırlıyordum. Yavaşça kahkaha attım. Natsuyu hatırlıyordum, erzayı, jubiyi... Ama hala eksikler vardı. Çoğu şeyi hatırlayamadığıma emindim. Boşluklar vardı... Ama ben nasıl hatırlamıştım ki? Belki uyanık kalmak daha çok şey hatırlamama olanak sağlamıştı. Tekrar dönüp saate baktım. 3 dü. Kapımın kolunun dönmesiyle dikkat kesildim. Güldüğümü duymuşlar mıydı? Lanet okuyup yatağıma atladım. Üstüme yorganı tam çekemeden biri girmişti. Ben oturur pozisyonda ağzı açık bakarken gülümseyip içeri girdi. Sevinçle yataktan kalkıp üstüne atladım. Geri çekilirken gülüyordu.
"Jubi!" diye bağırınca elini ağzına götürdü ve sus işareti yaptı. Başımı salladım. Yatağa oturana kadar konuşmadı. Siyah beyaz hizmetçi kıyafeti giymişti bu bana bir yerden tanıdık gelse de bir şey demedim.
"Burada ne işin var Jubi? Nasıl girdin?" diye sordum. Üstünü gösterdi.
"Juvia, lucynin gittiği günün akşamı burada işe başladı." dedi.
"Ha?" diye ses çıkarınca güldü.
"Juvia lucy yi yalnız bırakamazdı." dedi.
"Bekle bu kadar süre boyunca yanımda mıydın? " diye sordum.
"Evet, her sabah seni uyandıran ve dama oynayan juviaydı." dedi. Hatırlamaya çalıştım ve daha önce hizmetçilerime dikkat etmediğimi fark ettim.
"Üzgünüm seni tanıyamadım." dedim başımı eğerken. Elimi tuttu.
"Lucy şuan juviayı hatırlıyor bu yeter." dedi.
"Peki odama neden geldin? Daha önce niye uyarmadın beni?" diye sordum.
"Natsusan ve Juvia bir aydır seninle konuşuyor ama unuttuyordun. Hatta erza bile konuştu seninle." dedi. Hatırlayamama lanet okudum. Ama mutluydum. Benim için bu kadar şeye katlanmıştılar. Jubi hizmetçilik yapmaya başlamıştı... İstemsizce güldüm.
"Neden Natsuda hizmetçi gibi davranmadı?" diye sordum. Aslında alayına sormuştum. Natsuyu hizmetçi kıyafetinde hayal etmek fazlasıyla komikti.
"Çünkü jude san Natsuyu tanıyordu." dedi. Kaşlarımı kaldırdım bunu niye hatırlamıyordum.
"Lucy nasıl juviayı tanıdı?" diye sordu merakla.
"Sanırım uyumadığım için hafızam yenilenmedi." dedim. Başını salladı.
"Ama sonsuza kadar uyanık kalamazsın." dedi. Omuz silktim.
"Jubi bence uyanık kalsam bile hafızam başa dönecek. " dedim umutsuzca.
Tuttuğu elimi sıktı.
"Juvia her zaman yanında." dedi. Gülümsedim. Dışarıdan ayak sesleri duymamızla irkildik. Juvia hızla kapıya koştu. Kapatmadan son kez bana bakıp konuştu.
"Jubi dedin..." dedi. Anlamamış bir şekilde baktım.
Bana baktığında gözlerinin dolduğunu gördüm.
"Juvia mutlu oldu. Uzun zamandır Jubi değildi çünkü." dedi ve kapıyı kapatıp çıktı. Arkasından bakakalmıştım. Ne demek istediğini anlamasamda mutluydum. Çünkü artık yalnız değildim. Kapana kısılmış gibi görünsemde özgürdüm. Benim arkadaşlarım vardı... Ağlamaya başladım. Mutluydum... Elimde ki yazıya baktım. Bir de sevgilim vardı öyle değil mi? Şuan benden şanslısı yokken yakınıyordum. Ne aptalca...

Lucy nin şuan hatırladıkları sadece mutlu anılar. Yani juvia, erza yada natsu hiç birinin ne yaptığını hatırlamıyor. Bu arada hafta sonu sınavım var dua edinn bana. Sinav iyi geçerse finali mutlu bitircemm.. (Şantaja bağlı dua isteyen bir yazar...)

•Peri Tozu•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin