12-

483 16 0
                                    

İngilizce öğretmeni'nin girmesiyle herkesin yerine oturması bir oldu.

"Çocuklar, bugün size çok yakın bir aile dostumu getirdim. Kendisinin sürekli yurt dışına gitme imkanı olduğu için ingilizcesi şuan çok iyi. Biraz 'spoken' yapmak eminim size çok yararlı olacaktır.

dedi ve kapıdan birisi girdi.

Gördüğüm kişi karşısında şok olmuştum. Bu bir rüyaydı, öyle değil mi ?

Lara beni dürtüp duruyordu. "Sendeki şanşta kimsede yok be kızım." 

"Ya, ya ne şans (!)"

Herkes Bora'ya tren görmüş öküz gibi bakıyordu. Ağızlarının suyu akıyordu resmen. Bora bana yandan yandan bakıyordu. Eminim benim bu sınıfta olduğumu biliyordu. Ve bu yüzden gelmişti. Sınıfımızın gevşek kızı Eda hemen ağzını yayarak konuşmaya başladı. Bende diyordum ki bu kız ne zaman konuşmaya başlayacak "Benim adım Edaaağ. Seninki ah pardon sizinki nee?" "Bende Bora. Sen diye hitap edebilirsin." diyip göz kırptı Eda'ya. Kalbimin hızı gittikçe artıyordu. Ama heyecandan değil, sinirden. Onu az önce kıskanmış mıydım? Tabiikide hayır. Sadece bana bu kadar kaba davranırken ona çok kibar davranmıştı. Beni üzen tek şey buydu 'sanırım.' Başka ne olabilir ki ? Neden kıskanayım ki onu? Tüm bu saçma sapan düşüncelerden arınarak kendimi toparlamaya başladım. Allahtan ingilizcem iyiydi ve tüm sınıfın önünde Bora'ya rezil olmayacaktım. 

Bora Eda ve onun sürtük arkadaşlarının yanına oturdu. İngilizce bir şeyler konuşmaya başladı. Eda eminim hiçbir şey anlamıyordu. Anlıyormuş gibi gülüyordu. Halbuki Bora ona 'Neden dil sınıfını tercih ettin?' diye soruyordu. O salak ise sadece gülüyordu. Lara da benim gibi bunu fark etmiş olmalı ki gülmemek için kendini zor tutuyordu. Kıpkırmızı olmuştuk. Hoca ise bu sene yeni geldiğinden kimin ingilizcesinin iyi kimin kötü olduğunu bilmiyordu. Eda'yı başarılı bir öğrenci sanıyordu. Ah yazık.

"Eee çocuklar, biraz ingilizce konuşmaya ne dersiniz? Edadan başlayalım ve böylelikle Alina Lara ve tüm sınıftakiler bir kaç şey öğrenmiş olur." diyip bize sırıttı. Bu hoca kesinlikle hiçbir şey bilmiyordu. Ne benim hakkımda ne Lara'nın hakkında ne de Eda'nın hakkında. Hocanın bu laf sokuşuna karşılık tüm sınıf bize dönüp baktı. Ben bağırmamak için kendimi zor tutuyordum. Çünkü benim hakkımda hiçbir fikri olmayan insanların bir şeyimi yanlış bir şekilde kendinden emin olarak eleştirmesinden nefret ediyordum. Bundan 3-4 yıl önce annemler boşanırken ben ve Lara, Lara'nın akrabalarında kalmak için Londra'ya gitmiştik. 3 ay orda kalmıştık. Bir sonraki yıl ise ben Paris'e gitmiştim Fransa öğrenebilmek için. İngilizceyi ana dilim gibi konuşabildiğimi hoca kesinlikle bilmiyordu.

Hoca bir cevap bekler gibi bize bakıyordu ve Bora'da öyle. Evet Bora'da ingilizce bilmediğimi düşünüyordu. Ahmaklar. 

"Eee, Eda bizimle ingilizce konuşsana? Bir şeyler öğrenmiş oluruz." diyip gülümsemiştim. Eda donup kalmıştı. Çünkü hiçbir sikim bildiği yoktu. 

"So, talk to English with me."

(Benimle ingilizce konuş.)

"You have no idea what i say. Do you?"

(Söylediğim şey hakkında hiçbir fikrin yok. Değil mi?")

"You know. My English is not good."

(İngilizcem iyi değil. Bilirsiniz.)

"I pity all of you."

(Hepinize acıyorum.)

"And, Mrs.Altıntaş. You have no idea who i am"

(Ve. Siz bayan Altıntaş. Kim olduğum hakkında hiçbir fikriniz yok.)

Beklenmedik AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin