~ 13. BÖLÜM ~

800 39 8
                                    

Bölüm şarkısı: Beth Hart - Setting Me Free

Son cümlesi, bir an olsun bozmadığı kayıtsızlığının altında sıkışıp kaldı.

"Beni neden kontrol etmek isteyesin ki?" diye sordum.

Omuzlarını silkti.

"Hadi, git."

''Bir soru sordum Boğaç.''

''Bilekliği hala geri vermedin. Bu senin işine iş açacak.''

Canı sıkılmışa benziyordu.

''Bunun seni ilgilendirmemesi gerekiyor. Biz düşmanız diyen sendin.''

Buna bir cevap vermedi.

Belki onu orada dediğinden ötürü sorgulamam, ne imayla söylediğini sormam lazım gelirdi fakat bunu yapmadım. Arabanın kolundaki parmaklarımı aşağı doğru indirdim ve araba kapısını açıp dışarı çıktım.

Araba kapısını kapattığım gibi de zaten ağır ağır site çıkışına doğru sürmeye başladı. Acaba siteye nasıl girmişti? Güvenliğin onu durdurması gerekmiyor muydu?

Allak bullak olmuş bir halde apartmandan içeri girdim. Merdivenleri kullanarak eve ulaştığımda, kapının önündeki paspasta mor renkte bir zarf buldum. Eğildim, zarfı parmaklarımın arasına aldım. Yeni çıkmış fotokopi kağıdı gibi sıcacıktı. Dışarıda üşümüş ellerimle arasında ısı alış-verişi oldu. Fakat bu zevki çok sürdürmedim, zira mor rengin artık bende daha özel bir yeri vardı. Benim için mor renk, Öz Koruyuculuğu; Öz Koruyuculuk için ise, saflığı temsil ediyordu. Dolaylı yoldan benim için de saflığı mı temsil ederdi? Her neyse, bu kadar detaylı düşünmeye değecek bir konu değil bu.

Zarfı açmaya yeltendim fakat son dakikada üzerindeki kırmızı semboller dikkatimi çekti. Yazı, Latin kökenli sözcükleri barındırıyor gibiydi; belki de Yunancaydı? Bilmiyorum fakat anlamadığım kesindi. Ta ki, altında Türkçe olarak 'Uyarı Yazısı' kelimelerini görene dek.

Zarfı açtım. İçinden kırmızı bir kağıt çıktı. Kağıdı zarftan çıkardığım gibi okumaya başladım.

'Sevgili Yarı İnsan Lamiya Balçık,

BU BİR UYARI YAZISIDIR.'

Kağıdın arkasını çevirdim, yalnızca siyah bir mühür vardı. Mührün ortasındaki küçücük yazıya gözlerimi kısarak bakmaya başladım.

"Lamiya, geldin mi?"

Anneannemin sesiyle irkildim ve elimdeki zarfı alelacele pantolon cebime soktum. Anneannem, elindeki torbalardan fırsat bulamamış ve zarfı fark etmemişti.

"Eh, okul bitti. Sen nereden böyle?"

Anneannem torbalarını hafifçe kaldırarak, "Eve bir şeyler aldım," dedi.

Ona gülümsemekle yetindim. Birlikte içeri geçtik, ardımızdan kapıyı kapattı. Pantolonumun sağ cebindeki zarf, adeta bacağımı kavuruyor, aynı zamanda tuhaf bir şekilde kaşındırıyordu. Bunu kim bırakmıştı şimdi? Öz Koruyucular'dan kim? Ayrıca niye bırakmışlardı? Ben ne yapmış olabilirim?

Odama girdim. Omzumdaki okul çantamı yere bıraktım ve yatağıma bağdaş kurarak oturdum. Belki de Hayal Gölgem'i çağırmam gerekiyordu. Ona da ha deyince ulaşılmıyor ki...

Zarfın içinden çıkan kırmızı kağıdı tekrar parmaklarımın arasına aldım, arkasını çevirdim ve mühre biraz daha dikkatli baktım. Hayır, okunmuyordu. Yazı çok küçüktü.

En sonunda pes ederek kağıdı zarfın içine geri koydum ve zarfı da kendi içinde ikiye katladım. Şimdi bunu saklamam lazımdı. Odama göz attım. Çalışma masamın yanındaki pembe kutu bana göz kırpıyordu, yatağımdan kalktım ve elimdeki zarfı kutunun içine koydum. O sırada anneannem içerden bana sesleniyordu.

LAMİYAWhere stories live. Discover now