-2-

726 87 53
                                    

Liam aniden üzerinde hissettiği baskıyla çığlık attı. Üzerindeki şey her neyse zıpladığında deli gibi korkmaya başlamıştı. Aydınlanan odayla beraber bakışlarını ışığın geldiği yöne çevirdi. O da neydi öyle? Liam gördüğü şeyin bir gaz lambasından farklı olduğunu düşünürken bakışları ona bakan -yarı çıplak ve küpeli- çocuğu buldu. Ne kadar -garip- olursa olsun karşısındaki çocuk çok, çok fazla yakışıklıydı. Fakat Liam şuan çocuğun yakışıklılığıyla ilgilenemeyecekti. Bulunduğu yer hiç tanıdık değildi ve Liam gerçekten korkudan ağlamak üzereydi.

"Siktir, sen de kimsin?"

Adamın aksanı çok farklıydı ve bu da Liam'ın daha çok endişelenmesine sebep olmuştu. Aklından binlerce teori geçti. Kaçırılmış olabilirdi ya da hala uyuyor olabilirdi. Fakat rüyasında böyle bir şey görmesi pekte mantıklı gelmemişti. Korktuğunu belli etmemek için yatakta doğrulup -garip- çocuğa bakarken kendini tanıttı.

"Ben Büyük Britanya Krallığı'nın prensi Liam. Asıl sen kimsin?"

Zayn duyduklarından sonra karşısındaki adamın kendinden daha beter bir şekilde sarhoş olduğunu düşündü. Yine de buna rağmen dili dolanmadan konuşabilmesi garipti. Yakışıklı çocuğu biraz daha süzdükten sonra alayla konuşmasına engel olmadı.

"Adamım ne saçmalıyorsun bilmiyorum ama, burası benim evim. Ve az önce yattığın yerde benim yatağım. Evime nasıl girdin Tanrı aşkına? Polisi arayacağım."

"Buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum. Biri beni kaçırmış olmalı!"

Zayn cebinden çıkardığı telefonundan bakışlarını çekip Liam'a baktı. Liam'ın bakışları ise sanki ilk defa görüyormuş gibi telefonundaydı.

Zayn "Bak Liam ya da her neysen. Biri neden seni kaçırıp benim evime bıraksın? Bence kaçırılan tek şey senin o ufak beynin. İstersen seni hastaneye bırakabilirim? Hatta dur, ambulansı arayacağım." derken telefonunu sallıyordu.

Liam o kadar korkak bir prensti ki Zayn'in elindeki şeyin bir tür silah olduğunu düşündü. O gri parlak şeyi Liam'ın kafasına vurup onu öldürebilirdi. Dizlerinin üstüne çöküp ellerini birleştirdi. Muhtemelen babası burada olsaydı onun canına okurdu. Fakat burada Liam'ın hayatı söz konusuydu bu yüzden şimdilik babasını düşünmeyecekti.

"Efendim, yalvarırım bana zarar vermeyin. İstediğiniz her şeyi bir elçiyle babama iletirim, ne isterseniz efendim. Lütfen bana acıyın ben hiçbir şey yapmadım."

Zayn bir an Liam'ın akıl hastası olabileceğini düşündü. Evet, muhtemelen akıl hastasıydı. O da Liam gibi dizlerinin üstüne çöktü. Ellerini Liam'ın ellerinin üstüne koydu.

"Heey, sakin ol. Sana zarar vermeyeceğim tamam mı? Şimdi hastaneyi arıyorum ki ait olduğun yere gidebilesin." Zayn ne kadar sakin konuşup karşısındaki çocuğu rahatlatmaya çalışsa da korkmuştu. Sonuçta bir akıl hastasının ona neler yapacağını bilemezdi. Ellerini çekip telefona uzandığında Liam ani bir refleksle telefonu eline aldı. Vücudunda pompalanan adrenalinle ayağa kalkıp telefonu Zayn'e doğru salladı.

"Sen kim olduğunu sanıyorsun? Beni öldürebileceğini düşündün he? Pislik seni! Britanya'ya döndüğümüzde seni timsahlara yedireceğim! Nasıl bir prensi öldürmeye cüret edersin?"

Zayn'in karşısında gerçekten de bir akıl hastası duruyordu. Ayağa kalktığında Liam elindeki telefonun tuşlarına basmaya çalışıyor aynı zamanda bağırıyordu. "Nasıl çalışıyor bu? Otur! Otur dedim!"

Zayn zorlanmadan ve biraz ürkerek -o telefon oldukça pahalıydı ve zarar gelmesini istemiyordu- Liam'ın elindeki telefonu aldı. Zayn derin bir nefes alırken Liam tekrardan dizlerinin üzerine çökmüştü.

"Özür dilerim efendim. Çok , çok üzgünüm. Öyle yapmak istememiştim."

Liam öleceğine emindi. Bu adam onu kesinlikle öldürecekti. Neyse, en azından yakışıklı birinin ellerinde öleceğim diye düşündü.

Zayn ise gülmemek için kendini zor tutuyordu. Işığı kapatıp yatağına uzandığında Liam şaşkınca bekliyordu.

"Umarım bir hayal ürünüsündür, yarın sabah seninle karşılaşmam." dediğinde Liam hala dizlerinin üzerindeydi.

Zayn "Tanrım, bir daha asla bu kadar içmeyeceğim söz veriyorum." diye mırıldanarak uyuduğu sırada Liam ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Çok fazla uykusu vardı fakat "Acaba uyursam kızar mı?" düşüncesi yüzünden uyuyamıyordu.

Saat dörde gelirken Liam bacaklarının uyuştuğunu hissetti. Zayn'e bakıp uyuduğuna emin olduktan sonra ayağa kalkıp odadaki cama doğru ilerledi. Gözleri ilk gökyüzünü buldu. Bir tane bile yıldız görünmüyordu. Liam burada yaşadığı bilmem kaçıncı şokunu geçirirken dışarıdaki arabaları gördü. Bu yer hiç tanıdık değildi. Bu gördüğü şeylerin hiçbir açıklaması olamazdı.

Sokaktan geçen bir kaç genç Liam'ın gözlerini kocaman açmasına sebep oldu. Mor saçlı bir kız esmer olan diğer kızla öpüşüyordu. Sokak ortasında! Liam onları izlemenin ahlaksızca olacağını düşünüp arkasına döndü. Gözleri odada dolanırken aklına uyumadan önce dilediği dilek geldi. Böyle bir şey nasıl olabilirdi aklı almıyordu. Sadece sıradan bir dilekti işte.

Liam heyecanla Zayn'i uyandırmaya çalıştığında Zayn homurdanıp Liam'ın kolundan tuttu ve onu yatağa çekti.

Liam hayatı boyunca ilk defa yabancı bir erkekle bu kadar yakın duruyordu ve bu onu daha fazla heyecanlanmasına sebep olmuştu. Ellerini Zayn'in yüzüne götürüp bir kaç kez dürttü.

"Uyan. Heeey uyan."

"..."

"Buraya nasıl geldiğimi buldum. Bana yardım etmen gerekiyor. Lütfen, uyan!"

"..."

"Lütfen.." diye son kez mırıldanarak elleri üstündeki yabancının yüzünü okşadı. Yumuşak yanaklarına meydan okuyan sert sakalları parmak uçlarına dokundukça Liam'ın aklı başından gidiyordu. Mayışan bedeni ve ağırlaşan göz kapaklarıyla kendini uykunun kollarına bırakırken elleri Zayn'in yanaklarında kaldı.

bişi dicem ben ne yazmışım baya güldüm okurkenaoağsğaisğadkaieüaldğaöd

Time Complexity | ZiamDonde viven las historias. Descúbrelo ahora