Omzun öyle bir yer, orada dünya dönmüyor.

27K 3.2K 3K
                                    

Yatağımda, kendime Rosemary edindiğim küçüğüm vardı lakin o gece sabaha kadar gözlerimi kırpamadan oturmama neden olacak bir kasvetle çevrelenmiştim. Huzur, benden hiç olmadığı kadar uzaktı. Ruhum sıkışıyordu, ruhum çekiliyordu sanki bedenimden. Yine de ne o kasvet yüklü hava dağılıyordu ne de zihnimin içine yerleşen o suçlayıcı ses susmak biliyordu. Düşünmek istemedim. Hayatımda ilk defa bir kere de yaptıklarımın sonu nereye gidecek düşünmeyeyim dedim. Anı yaşamak istedim, sonradan üzerine geçirdiği gömlekle kapadığı belinden çekip küçüğümü kollarıma almak, ona onu ne kadar çok sevdiğimi sabaha kadar anlatmak istedim. Kaç defa uzandı elim, yatağın benden en uzak ucuna. Kaç defa saçlarına değemedim. Tutup da kendime çeviremedim onu. Bak, demek istedim ona. Sen benim yaşayamadığım küçüklüğümsün, küçüğümsün. Bırak hep küçük kal. Güzel bildiğim yegane Rosemary sensin ve en güzel çiçekler senin gülüşünde yeşeriyor. Ben bile senin gülüşünde yeşerdim, ben bile bir tek seninle güzelim. Sen bu güzelliğinle bir adamın kendiyle olan savaşını bitirdin. Sen, bir silaha çiçekle karşılık verebilecek kadar naifsin. Sesin ölü bir adama baharı getirebilecek kadar neşeli, sesin bir adamın taş duvarlarını çiçekleriyle sarabilecek kadar kudretli. Sen yaşam demeksin benim için. Ne olur anla. Ben dile getiremiyorum sen anla. Gözlerine başka türlü bakıyorum, gözlerin ki yaşam bana. Çekme onları üzerimden. Beni bu karanlık denizlerde, çaresiz pusulasız bırakma. Üzülme çocuk, demek istedim ona. Ağlama. Elim varmıyor yaşlarını silmeye. Beni, sana değemeyeceğim kadar uzağına atma.

Lakin tek yapabildiğim sabaha kadar tüm bunların olduğunu hayal etmekle, susarak geçti. Sabah olmasın istedim. Hayat bulduğum gülüşünü benden gizlerse diye endişelendim. Gözlerindeki yıldızların eksilme ihtimali kavurdu canımı. En çok da tüm bunlara sebep olduğumu bilmek yaraladı. Karanlık güzeldi, karanlık örtüyordu en azından korkularımı o yüzden sabah hiç olmasın istedim. Usulca inip kalkan göğsünü izlerken, havaya bıraktığı nefes seslerini dinleyerek hiç gelmesin istediğim gün ayana kadar orada öylece bekledim.

Sonunda Jungkook, yanımda kıpırdanmaya başladığında ne yapacağımı bilemez bir halde, sırtımı ona dönüp gözlerimi kapadım. Bir korkak gibi karanlığa sığınıyordum gene lakin nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilmediğimden uyuyor gibi yapmak istemiştim. Jungkook'sa uyanık olduğumu anlamamış olmalı ki biraz kıpırdanmanın ardından çatallı bir sesle "Hiçbir şey yaşanmamış gibi" diye mırıldanmıştı kendi kendine. "Hala uyuyor"

Gözlerimi açıp boynuna sarılmamak için çok zor tutmuştum kendimi. Ama yerimden kıpırdamadım. Öyle bilmesine izin verdim. Benden biraz da olsa nefret etmek hakkıydı o yüzden sustum. Uyuyormuşum gibi yaparak yatağımdan kalkmasını ve ardından odamı terk etmesini bekledim. Gittiğinde doğrulup ne kadar olduğunu bilmediğim bir süre aklımdaki suçlu düşüncelerle birlikte tavanı seyretmiştim.

Sonunda aşağıdan Jungkook'un da dahil olduğu neşeli sesler gelirken, odamdan çıkmayı akıl edebildim. Merdivenleri inip, salonda Hoffman'la ne olduğunu bilmediğim bir konu hakkında atışan Jungkook'un gülen yüzünü gördüğümde bir süre sırtımı tırabzana dayayıp o güzelliğin tadını çıkarmıştım. Hoffman, Jungkook'un sabahın köründe evde ne aradığını sorgulamadığına göre dün gece onu içeri alan şahıstı. Üstelik, kendinden kaç yaş küçük çocukla sabah sabah bu kadar gülüşecek ne konu bulmuştu?

İçime dolan o anlamsız kıskançlıkla olduğum yerde doğrulup salona doğru ilerlediğimde Jungkook, Hoffman'a "Benim pişirdiklerim daha kıvamında oldu" diyordu böbürlenerek. Hoffman'sa kafasını sağa sola sallayıp ona sorgulayıcı bakışlarını gönderirken "Sizinkiler az pişti" diye cevap vermişti. "Sıvı gibi oldu kıvamı."

"Sabah sabah ne bu gürültü?"

Sanki halimden hiç memnun değilmişim gibi yüzümü buruşturarak sorduğumda Hoffman bakışlarını bana kaydırırken Jungkook, elindeki yumurtaları masaya bırakmayı tercih etmişti. Ben bakışlarımı küçüğümün üzerinden alamazken Hoffman, "Bay Jeon, yumurta haşladı" diyerek anlatmaya çalıştı. "Ve kıvamını tutturamadığı halde benden daha iyi olduğunu iddia ediyor."

Vernem Nidahen ° JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin