âmâ

2K 230 28
                                    

âmâ

           
Pan gruptan uzak bir köşede oturmuş, Stenlerin karar vermesini beklerken içinden bir ses en azından birkaç kişinin onunla birlikte geleceğini söylüyordu. Bugüne kadar tanıdığı Stenlerin arasında yalnızca Errutua kötü tabiatlıydı. O bile kendi kızı hariç herkese karşı oldukça nazik ve yardımsever sayılırdı. Aklına Miae geldiğinde dalgınca kaşları çatıldı. Ne kadar harap olduğunu tahmin bile edemiyordu ama bu sessizlik hayra alamet sayılmazdı. Bir şeyler kötü gidiyordu. Gerçi haber alabileceği kimse yoktu ama buradaki Stenlerin de ondan bahsettiklerini duymamıştı. Rahatsız edici bir gerginlik duyuyordu adam. Kaderin değiştiğini ve Miae'yi kırıp dökmeye başladığını, içindeki lanetle ilgili bir şeylerin yolunda gitmediğini hissediyordu. Bakışları ateşli bir tartışmanın ortasında olan gruba kaydı. Rosé'nin çevresinde toplanan grubun bakışları fazlasıyla karanlıktı. Bir şekilde birleşme olmayacaktı. Stenlerin bir kısmı buna karşı çıkarken olmayacağını biliyordu. Ama hala ilk hissinden emindi. İlk kez gördüğü o genç kız gibi olan Stenler onların yanında duracaklardı. Onları savaştan izole bir sessizlikte ve dahası karanlıkta bırakmak onlara uygun değildi.

"Bu saçmalık!" Hiç tanımadığı bir Sten'in bağırışıyla kaşları daha da çatıldı. "Sizin oraya gitmeniz demek buradaki birliğin gücünün azalması demek!"

Amelia'nın öfkeli kahkahası meydanda buz gibi bir hava esmesine sebep olmuştu. Kız harfleri yutan bir sesle "Sizler," dedi. "Sten olduğunuza emin misiniz?" Alaycı kesif bir sessizliği takiben kızın meydanın ortasına ilerlediğini görebiliyordu. Uzak olsa da sessizlik öyle yoğundu ki Pan'ın kızın sesini duymak için fazladan bir çaba harcamasına gerek kalmıyordu. "Size Tanrıların kanı bahşedildi. Size ihtiyaç sahiplerini iyileştirme, iyiliği var etme, sonsuz bir sevme gücü verildi. Onları terk edecekseniz eğer nasıl hala başınız dik bir şekilde kendinize Sten diyebileceksiniz?"

"Birliğin güçlü kalması..."

Rosé'nin cümlesini "Birlik insanlara ve yardıma ihtiyacı olan herkese yardım etmek bir araya getirildi," diye kesip attı. "Ve Pan'ın birliğinin yardımımıza ihtiyacı var."

"Öncelik kendi soyumuz!"

"O halde evine dön!" Pan ayağa kalkan birkaç kişiyi fark etti. "Ruphus'un sana öğrettiği her şeyi yitirmişsin. Burada durmaya devam etmen..."

Azelis "Yeter," diye araya girdi. "Bu tartışmanın bizi bir yere götürdüğü yok." Adamı onaylar bir mırıltı etrafta dolaştı. Stenlerin adaleti sağlamaya çalışması garip bir şekilde Pan'a kendini farklı hissettirmişti. Fiziksel bir şiddete başvurmamış, asla birbirlerine hakaret etmemişlerdi. Etkin bir gücün olmayışının sağladığı eşitlik duygusu fazlasıyla baskındı. Azelis'in sözleri üzerine Rosé ile Amelia kısa bir süre bakıştı. "Onlara yardımcı olabilecek gönüllü küçük bir ekip kurabiliriz." Rosé'nin itirazına fırsat tanımadan "Böylece bu birliğin neden bir araya geldiğini hatırlar bazılarımız," diye devam etti. "Onları karanlıkta bir başlarına bırakamayız."

"Bu delilik!"

"Bu, sevgili ve biricik Rosé, bizim yaratılış amacımız."

"Soyumuz orada ölürse peki?"

Amelia "Santeler de bizimle birlikte yas tutacaklar," diye yanıtladı. "Dostlarımız birer kahraman gibi ölmüş olacaklar." Kadına doğru ilerleyerek bir şeyler söyledi. Pan onun ne söylediğini duymamamıştı ama Rosé'nin değişen yüz ifadesinden kadının da en sonunda istemese de onayladığını anlamıştı. "Kimler Pan'ın birliğine yardıma gitmek istiyor?" Yirmiye yakın kişi bir adım atarak öne çıktı. Bunların arasında Amelia da vardı. Yüze yakın kişiden yirmisinin öne çıkması tatsız bir uğultu yaratmıştı. Amelia, Pan'ı küçük bir hareketle yanına çağırdığında adam tereddüt bile etmeden yerinden kalkıp genç kızın yanına gitti. "Kaç kişisiniz?"

Kızıl Kraliçe 3: Orman FısıltısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin