28. Bölüm ⚡️* Davetsiz Misafir*⭐️💕

183 31 36
                                    

Gerçekten bölüm bekleyen ve söz verdiğim okuyucularımdan özür diliyorum. Bölüm hazır olduğu halde bazı sorunlardan dolayı erken yayınlayamadım. İnşallah en kısa zamanda telafi edecem. İyi okumalar... :*

Medya: Deniz & Melike

Ertesi gün...

Dün yaşadıklarıma hala inanamıyordum. Rüya gibi bir gündü. 4 yıl önceki hayat dolu, yaşamayı seven, mutlu Melike'ye geri dönmüştüm.
Aşk böyle bir şeydi işte.
Sizi, hayatınızı bir çırpıda değiştirip, şapşal bir aşığa çeviriyordu. Şu anda beynimde, kalbimde tek bir kişi vardı. O da Deniz...
Ona karşı hissettiklerimi seviyordum. Onu görünce pıt pıt atan kalbimi, yakınımda olunca tepeden tırnağa ısınan ve kızaran yüzümü, bana yaşattığı o heyecanı, maviş gözlerini,sesini, her şeyini seviyordum işte.

Dün ki huysuz - ukala atışmasından sonra filme devam etmiştik. Mükemmel bir filmdi. Neyseki mutlu sonla bitmişti. Son sahneye kadar salya sümük ağlasamda, Ali'yle Hazal'ın karşılaşması içimi rahatlatmıştı.
Ben iyi sonla biten filmlerin,kitapların kadınıyım arkadaş! Bana bunlarla gelin...
Neyse işte film bitince artık eve gitmem gerektiğini söyledim Deniz'e. Sonuçta bir erkekle saatlerce aynı evde kalmam ne kadar modern olsada annemi rahatsız ederdi. Daha doğrusu bence her anneyi rahatsız ederdi. Ama bir şey itiraf edeyim mi? Onunla değil saatlerce; aylarca, yıllarca kalabilirim. Hemde hiç sıkılmadan. Bu arada ilgimi çeken bir şey olmuştu dün. Film bittikten sonra Deniz'in telefonu çaldı. Telefon benim yakınımda olduğu için alıp Deniz'e uzattım. Uzatırkende kimin aradığını gördüm tabi. Arayan kişi Şebnem diye bir kızdı. Telefonu Deniz'e uzattıktan sonra Deniz'in biraz tedirgin olduğunu gördüm. Huzursuz olmuştu. Telefonu yandan kapatıp açmadan kenara bırakmıştı. O an içime bir kurt düşmüştü. Ona telefonu neden açmadığını sordum. O da beceriksizce gülümseyip arayanın hastaneden bir kız olduğunu ve önemli olmadığını şimdi telefonu açarsa onu hastaneye çağıracaklarını ama şu an benimle vakit geçirmek istediğini söyledi. Hiç içime sinmesede ikna olmuştum. Yarım saat kadar orda kaldım ve sohbet ettik. Sevdiğimiz yemeklerden, kitaplardan, filmlerden,müziklerden bahsedip anlattık birbirimize. Sonra en nefret ettiğim an geldi.
Ayrılma vakti...
Beni motorla eve bıraktı. Motordan indiğimde o da indi ve yanıma geldi.

"Senden ayrılmak istemiyorum." dedi.

Bende istemiyordum ki... Hemde hiç.
Kalbim pır pır atarken utanç içinde,

"Bende." demiştim.

Avucunu yüzüme koyup okşadı ve çok büyük bir sevgiyle bir süre gözlerime baktı. Sonra ağzından o sihirli sözcükleri fısıldadı.

"Seni seviyorum."

Bu o kadar anlamlı bir kelimeydi ki... Düşünsenize sadece iki kelime. Ne çok şey anlatıyordu. Ne çok duygu barındırıyordu içinde. Bu iki kelime sizi dünyanın en mutlu insanı yapıyordu.
Büyük bir sevgiyle,

"Bende seni seviyorum." deyip kollarımı beline dolayıp sarıldım.

Bir kaç dakika boyunca da böyle kaldık.
Daha sonra bedenlerimiz birbirinden ayrıldı. Üzüntüyle yüzüme bakıp,

"Ayrılma vakti." dedi.

Sessizce kafamı sallamıştım.

"Hem zaten sürekli yazışacaz." dedi.

"Evet." dedim.

Yanağıma yumuşacık bir öpücük kondurdu ve motora bindi. Her ne kadar ayrıldığımız için içimde kırıklık olsada bugünki yaşadıklarımın mutluluğu daha ağır basıyordu.

Beni Bırakma Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin