Emir 1- Ankara'dan İstanbul'a

133 3 1
                                    


  Kocatepe Mimar Sinan Anadolu Lisesi'nin bahçesinden çıktıklarında saat on biri gösteriyordu. Kırmızı plakasının üzerinde TBMM 550 yazan siyah renkli BMW'nin şoförü Nasip Kızıltaş direksiyonunu sola doğru kırdı ve Atatürk Bulvarı'na afili bir giriş yaptı. Bulvarda ağır bir biçimde ilerlerken yanından geçtiği araçların içindekiler önce kırmızı plakaya, sonra da aracın içindekilere bakıyorlardı.

Emir Aktürk, tüm bu ilgiden habersizmişçesine başını kurşun geçirmeyen, karartılmış cama doğru yaslamış, gözlerini dinlendiriyordu. Önceki akşam ailesi ve misafirlerle birlikte evinde Sırbistan- Türkiye maçını izlemiş, sonra da onu maç sonrası kutlamalara götürmeleri için yalvaran küçük amcası Davut'un oğlu Melih'in, yani kuzeninin, çocuklarını ve her ne kadar onunla olmayı istemiyor olsalar da eve geç dönebilmek için ona ihtiyaçları olan ablalarını babasının sivil aracına bindirerek Kızılay Meydanı'na götürmüştü. Meydana vardıkları anda da ablaları bir anda ortadan kaybolmuştu. Emir sevinçten çılgına dönmüş olan kalabalığın arasında bir yandan ablalarını aramak bir yandan da biri altı, diğeri sekiz yaşındaki iki kuzen çocuğunun onu kollarından ayrı yönlere çekiştirmek suretiyle gerçekleştirmeye çalıştıkları Emir'i ikiye bölme işlemini engellemeye çalışmak zorunda kalmıştı. Gece saat on ikiyi vurduğunda, saatlerdir telefonu kapalı olan ablası Derya'ya ulaşabilmiş, ondan küçük ablası Fidan'ı da getirmesini, gitmek zorunda olduklarını rica etmişti. Ablaları ancak saat ikide Kızılay Meydanı'na varmışlardı. Onlar gelene kadar Emir, anne ve babasının onu sürekli telefonla taciz etmelerine katlanmak ve ablalarının yanında ve küçük kuzenleriyle meşgul olduklarına onları ikna etmeye çalışmıştı.

Emir görmekte olduğu rüyadan aracın rampanın üzerindeki hafif sıçrayışıyla çekip alınmıştı. Ne gördüğünü hatırlayamadı. Bir an önce oy kullanmaları için babası onu va ablalarını sabah erkenden kaldırmıştı. Neler olduğunu anlayabilmek için etrafına bakındı. Resmi araç Ankara Otobüs Terminali'ne girmişti.

-Uyan artık oğlum geldik işte, dedi yanında oturan annesi. Oğlundan iki ay ayrı kalacağı düşüncesiyle yolculuk boyunca Emir'in elini tutmuştu. Emir artık annesinin iki elinin kıskacında kalmış olmaktan dolayı terden yapış yapış olan sağ elini yavaşça çekip kurtardı. Kafasını öne doğru uzattı ve ablalarına baktı. İkis de rampanın neden olduğu sarsıntıyla uyanmış gibi görünüyorlardı. Arka koltukta dört kişi oturuyor olmalarına rağmen aracın genişliği nedeniyle hiç kimse sıkışmamıştı. Araç yavaş bir manevrayla döndü ve terminale girerek uygun bir yerde durdu. Şoför Nasip Efendi atmışı bulan yaşına meydan okuyan bir çeviklikle kapıyı açtı ve dışarı doğru savruldu. Hızlıca arka tarafa doğru yöneldi ve aracın bagajını açarak içindeki iki büyük valizi dışarı çıkarmaya koyuldu. Şoförün yanındaki koltukta oturan Hidayet Aktürk ağır bir şekilde ceketinin düğmelerini ilikledi ve yavaşça kapıyı araladı. Kalktığı zaman zorlanma yaşamamak için pantolonunu yukarı doğru çekti ve dışarı çıktı. Emir Nasip Efendi'nin arkasından gitti ve şoförün büyük bir ihtiyatla yere koyduğu bavullarını aldı. Babasının iki yıldır şoförü olan, çok sevdiği Nasip amcasına veda etti ve arkasını dönerek otogarın iç kısmına doğru ilerledi.

-Dur be eşşek sıpası! diye bağırdı babası arkasından. Son derece ağır iki valiz çeken Emir'in hızına yetişememişti. Emir durdu ve ifadesiz bir yüzle babasının ona doğru gelişini seyretti. Annesi ve ablaları da babasının arkasından geliyorlardı.

-Hah şöyle. Yavaş git azıcık. dedi babası elini Emir'in omzuna koyarak. Pantolonunun muhtemelen arabada otururken kıvrılmış olan sağ paçasını düzeltmek amacıyla Emir'den destek alıyordu.

Delik (Roman)On viuen les histories. Descobreix ara