Elimdeki çatalı masaya bıraktım. "Hayır, madem böyle basit bir şeydi, neden gelip her şeyimin içine sıçıp beni ortada bıraktı ki? Bu kadar kolayca vazgeçip başkalarına yönelecekti madem, neden o kadar güzel davranıp kendine bağladı?" diye homurdandım ellerimi iki yanıma açıp. Faruk birkaç saniye sessizce baktı bana, sonra o da çatalını masaya bıraktı.

"Benim de iştahım kaçtı amına koyayım." Tabağı sertçe ittiğinde gözlerimi devirdim. Faruk'la açlık yönünden çok zıttık. O ayı gibi yerdi, ben tam tersi hiç yemezdim. Ama benim kilom yediğim zamanlar sürekli oynardı, onun kilosu dünyaları yese yine sabit kalırdı.

Bakışlarım yine o tarafa kaydığında Basat'la göz göze gelince hızla başımı önüme eğdim. Gözlerim iri iri ellerimi izlemeye başladım. Yav o kadar gün bakma, gözlerin dolu doluyken dikkatsiz bir anında göz göze gel. Harika! Şansıma sıçayım! Görmüş müydü acaba kızardığımı ya? Görmesin, güçsüz görünmek de istemiyordum.

"Kalkalım." diye mırıldandım. Hiç dokunmadığım tabağımı alıp ayağa kalktım. O da kalktı, tabaklarımızı çöpe atıp kantinden süt aldıktan sonra çıktık. Koridorda dolanırken oturacak bir alan bulduk, yerlere dip dibe çöküp sütlerimizi içmeye başladık. Gelen geçeni izliyor, tanıdıklara ayağımızı uzatıp çelme takarak gülüyorduk.

Tam Basat geçerken Faruk arkasında duran sınıftan bir çocuğa çelme takınca çocuk takılıp Basat'a yapıştı, ona dokunarak dengesini sağladı. Basat duraksadığında zorlukla yutkundum. Çocuk çekildi, özür dileyip uzaklaştı. Basat ise en sert bakışlarıyla Faruk'a bakıyordu.

"Ben yaptım." dedim özgüven fışkırtan bir sesle. Bakışlarını bana çevirdiğinde kendimi duvara sinmemek için zor tuttum.

Siyah saçlı çocuk diğer yönden geliyordu koşarak. Basat'ın koluna girdi, "Yaptım!" dedi nefes nefese. "Lavaboya gidelim mi?" Basat bakışlarını benden alıp kafasını ona çevirdi, kolunu çocuğun kolundan kurtarıp omzuna atarak kendine çekti, yürümeye başladılar.

"Hani bir kav bir daha tutuşmazdı!" diye bağırmaktan alıkoyamadım kendimi arkasından. Duraksamasına sebep olduğunda irkilip sırtımı Faruk'a verdim. Başını bana çevirip alaylı bir gülüşle bana bakmaya başladı. Sonra çocuk da başını çevirip meraklı bir ifadeyle bana baktığında ona kaşlarımı çattım, irkilip bakışlarını kaçırdı. Basat tekrar harekete geçince ayağa kalktım. Faruk beni tutmaya çalıştığında elini itip yanlarına koştum, önlerine dikilip yollarını kestim. "Ne bu?" dedim çocuğu işaret ederek kaşlarımla.

"Çekil önümden." dedi Basat alaylı bir ifadeyle. Dişlerimi sıka sıka iyice üzerine yürüyüp tam dibinde durdum, başımı kaldırıp gözlerimi gözlerinde sabitledim. Bir adım daha atsam birbirimize karışacak kadar yakındık. Ve bir ay sonra bu yakınlık heyecandan ellerimin titremesine sebep oluyordu.

"Üç yıl için bir ay kısa bir süre değil mi?" dedim gözlerimi kısarak. "Bir ayda bir yer nasıl böyle doldurulabilir ki?" Çocuk hâlâ şaşkın şaşkın bir ona, bir bana bakıyordu.

"Ne saçmalıyorsun sen?" dedi Basat gülerek. "Kafanda bir şeyler kuruyor, kendini ona inandırıyorsun." Kaşlarımı çattım.

"Kendin söyledin beni sevdiğini." Yüzündeki alaylı ifade yavaşça silindiğinde gözlerim doldu. Yanındaki çocuktan zerre çekinmiyordum. Ne düşünürse düşünsündü. Basat da artık ne kadar utansa, yerin dibine girse azdı. "Kaç kere sarıldın bana, oturdun izledin." Kollarını işaret ettim. "Kolunun altına aldın..."

"Onu kast etmedim zaten." Çocuğu işaret etti. "Emre benim yeğenim." dedi. Birkaç saniye gözlerimi kırpıştırarak ona, sonra çocuğa baktım. Alakaları yoktu. Ve yeğeni? Bu kadar aralarının iyi olma sebebi bu muydu?

Ayrıca Basat beni sevdiğini reddetmemişti. Çocukla arasında bir şey olduğunu reddetmişti. Ulan yok yere rezil ettim kendimi yine!

"Ne-ne yeğeni?"

"Abimin oğlu. Birinci sınıf henüz zaten." Kaşlarımı çattım. Nasıl ya?

"N-ne?" diye kekeledim. Basat bıyık altından gülerken bakışlarını kaçırıp elini ağzına kapattı. Çocuk ise beni inceliyordu. Basat'a çevirdi kafasını.

"Barış bu mu?" dedi sırıtarak. Kızarıp geriye bir adım attım. Basat sırıtarak bana döndü.

"Bir haftadır bu yüzden mi kin güdüp dik dik bana bakıyorsun? Yeni nakil oldu, alıştırmaya çalışıyorum." diye açıkladı. Çocuk ise hâlâ gülümseyerek bana bakıyordu. Benden bahsetmesine de mutlu olmadan edemiyordum bu arada... "Neyse, çekilecek misin artık?"

Yutkundum. Ya şimdi, ya hiç. (Bunada öyle değil diyen olursa ağzınıza sıçarım oturup okuyun dlnskmrksmks)

Kendimi ona doğru itip sertçe sarıldım, yüzümü göğsüne yaslayıp kokusunu deriiince içime çektim. Kasılıp kaldı öylece. Ben de bir aylık küfürlerimi, yeminlerimi bir günde yuttuğum için bu sefer kendime sövüyordum o sırada.

Elleri sırtımı yakalayınca beni kendinden ayıracağını anlayıp hızla kollarımı sıkılaştırıp son derin bir nefes çektim içime. Düşündüğüm gibi de, kollarımı yakalayıp beni ayırmaya çalıştı. "Barış, hocalar görecek." dedi kulağıma doğru yumuşak bir sesle. Göz yaşlarım yanaklarımı ıslatırken başımı kaldırıp ona baksam da kollarımı gevşetmedim. Birkaç saniye ıslak gözlerime baktıktan sonra yutkunup bakışlarını kaçırdı.

"Benim hakkımda gerçek hislerini söylersen bırakacağım." diye mırıldandım. Bakışlarını bana çevirdi, iç geçirdi.

"Barış..."

"Bir kere kibrit de, o da tamam." dediğimde yanaklarında tüy kökleri belirmeye başladı. Tüyleri diken diken oluyordu. Onu böyle, bu hâle getiren neydi öyle merak ediyordum ki... Bazen annemi boğmak istiyordum.

"Son bu." dedi yutkunduktan sonra. "Bir daha benimle konuşmayacaksın." Bu sefer ben yutkundum.

"Yalan söylemekte iyi değilim." Kokusunu bir kez daha ciğerlerime doldurdum. Faruk ve çocuk bizden başka her yöne bakıyorlardı. "Sen iyisin ama yalan konusunda." diye mırıldanıp güldüm. Göz devirse de onun da güldüğünün farkındaydım.

"Bizi zor duruma sokuyorsun."

"Neden bana böyle rahatça yalan söylerken annemin kuralına karşı gelmiyorsun?" Bakışlarını bana eğdi, yutkundu.

"Okuldan sonra, benim evime gel." Ellerimi yakalayıp belinden ayırdı, hiçbir şey olmamış gibi yeğenini kolu altına alıp uzaklaştı. Arkasından bakakalırken bu sefer mutluluktan gözlerim doluyordu. Yumruğumu havaya savururken sevinç çığlıkları atıyordum. Sonunda be!

Kibrit (Gay)Where stories live. Discover now