YT1 • Bölüm 22 •

5.8K 409 49
                                    

*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆
Betül İlgüz
*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆

Sıvaları yer yer sökülmüş duvardaki çiviye yün iple asılı takvimin yapraklarını tek tek koparmaya devam ettim. Takvimi koparan olmadığı için günler öncesinde kalmıştı. Tarih 1 Eylül Perşembeyi gösteriyordu oysa bugünün tarihi 13 Eylül Salı idi. Üç aylık yaz tatili ne çabuk gelmişti de gidiyordu bile. Yakında okullar açılmış olacaktı.

Fındıktan sonra eve dönmüştük fakat kurban bayramı için bir hafta sonra tekrar köye geri gelmiştik ve işte yine köydeydik. Can sıkıntısıyla takvim yapraklarına sarmıştım kafayı. Şimdi o iş de hallolduğuna göre ne yapsaydım ki? Aslında mezarlığa gidebilirdim. Evet evet, iyi fikirdi bu. Zaten abdestim vardı, Kur'an'ı alıp ayağıma terlikleri giydim ve mezarlığa doğru yürümeye başladım. Kısa sürede varmıştım zaten, eve yakındı. Dedeminkinin yanına çöküp bir süre etrafı inceledim. Bizim de gideceğimiz yer aynıydı.

Hepimiz eşittik, evet. Çünkü hepimizin sonu bir karış toprağın altı oluyordu-olmuştu-olacaktı. Kaçınılmaz son olarak birbirini küçük görenler dahi aslında eşitti. Aynı yere gideceklerdi. Hepimiz o tahta tabutlara girecektik. Kefenlenecektik. Ardımızdan bir dua edilecek ve toprağın altında yalnızlığa terk edilecektik. Ta ki sorgu melekleri gelene dek. Onlar geldiğinde ve bize soruları sorduklarında cevap verebilecek miydik? Rabbin için ne yaptın dediklerinde hatrı sayılır bir şeyler söyleyebilecek miydik? Sonuçta sadece kalbi temiz olmak yetmiyordu. Yetmezdi ve yetmemeliydi de. Bunca şeyi bize verene biraz zaman ayırmalı, attığımız adımları onun adıyla atmalıydık. Alnımızı günde beş vakit secdeye koyabilmeliydik. Onca şeyin arasında taş çatlasın bir saatimizi ayıramayacak mıydık?

Annem ben küçükken anlatmıştı, namazın önemini kavramam için. Hatırlamazdım çok tabi, küçüktüm sonuçta. Ama aynını anaannem de anlatmıştı ve o hatırlatmıştı bana bunu.
İnsan kabre girdiğinde ve sorgu melekleri geldiğinde ne diyeceğini şaşırır, kalakalırmış. Bir süre sonra kabri gözleri kör edecek bir ışıkla aydınlanırmış ve dünyada kıldığı namazlar ona yardıma gelirmiş. İnsan korkuyla 'neden bu kadar geç kaldın,' diye sorarmış ve namaz da 'çünkü sen beni tam vaktinde eda edemedin, hep geçe bıraktın.' dermiş. Tabi bu namazını geçe bırakan, erken kılma imkanı varken erteleyen insanlar için anlatılan bir kıssa. Ve namazın ne denli önemli olduğunu anlamamız için.

Namazlarımızı vaktinde ve güzel eda etmeliydik. Kur'an'da 'namazı dosdoğru kılın' diyordu hep. Bunu yapmak zordu ama çabalamalıydık. Hızlı hızlı kılıp kalkmak yerine Rabbin huzurunda biraz daha durmalı ve onunla dertleşmeliydik. Duaları tane tane, anlaşılır okumalıydık.

Bunları düşünürken Kur'an'ı açtım ve sayfaları çevirdim. Yasin'de durup besmele çektim, okumaya başladım. Sadakallahûlazim deyip kalktığımda yine bin bir türlü düşünceyle eve doğru yol aldım. Akşam da aynını düşünüyordum. Ne de dalıp gidiyorduk hayata. Bu tiyatroya, oyuna. Kaç kez aklımıza geliyordu toprağın altı? Necip Fazıl'ın -üstadın- dediği gibi ; Sahi diye toprağa basıyorduk, düğünden gelir gibi gülüp oynuyorduk oysa gittiğimiz yer belliydi!

'' Nereye daldın gittin yine?''
Anaannemin sorusuyla bakışlarımı ona yönelttim. Karşı koltukta Eylül'le yan yana oturuyordu.

'' Hiiçç, normal şeyler. Ne diyordunuz?''

Eylül gülmemek için dudaklarını birbirine mıhlamış, kendini zor tutan bir hâldeydi. Neden acaba, noluyordu?

''Teyzenlerin evi böcekler basmış, bu akşam burada kalacaklar.''

'' Eee??'' dedim. Bu arada, biz nasıl buraya sığacaktık?

'' Affanla sen ufak odada kalacaksınız.''

Yıldızlara TutunmakDove le storie prendono vita. Scoprilo ora