" Abi dur daha serumun bitmedi. "

" Çağla iyi mi? "

" Evet. "

" Doğruyu söyle. "

" Abi doğruyu söylüyorum zaten, serumun bitsin beraber gideriz yanına. Hem iyi olmasa ben bu kadar rahat davranırmıydım? "

" Uyandı mı? "

" Evet üç dört saat oldu uyanalı. "

" Öleceğini sandım Bora, sana yemin ederim bin defa öldüm. Sadece birkaç dakika, yalnızca o kadar dayanabildim bu acıya hemen sonra bilincimi kaybettim. Çünkü, onun olmadığı bir dünyada bilincim yerindeyken yaşamak neredeyse imkansız. Ulan sürekli herşeyi son kez yapıyormuş gibi davranıyorum, her an yaşadığımız o anın son anılarımız olabileceğinden korkuyorum. Elini her tuttuğumda son kez tutuyormuş gibi tutuyorum, gözlerine son kez bakıyormuş gibi derinden bakıyorum ve bazen o derinlikte kendimi kaybediyorum. İnsan kendini kaybetmeyi özler mi? O giderse ben özleyeceğim biliyorum... "

" Biliyorum çok zor ama şimdi mutluluğunu yaşamaya çalış, zaten ölüm beklenen son ve biz bunun farkındayız. En azından o zamana kadar güzel şeyler  yaşayın. "

" Kendimi o kadar zavallı hissediyorum ki. Kırıldım abi çok kırıldım, en çokta hayata kırgınım. Ulan bir insanın hayatı bu kadar mı berbat olur? Uğruna öleceğim kızın ölümünü seyrediyorum resmen ama elimden gelen hiçbir şey yok. Daha ne kadar bekleyeceğim? Daha ne kadar kaybedeceğiz bir şeyleri kazanmak için? "

" Bu kaybın sonu yok abi, kabul et artık. "

" Sende haklısın. "

Pencerenin arkasında görünen mavi gökyüzü görülmeye değer bir manzaraydı. Huzur veriyordu sonsuz mavilik ama Çağla'nın gözlerinde ki kadar değil. Nefesi duyulacak düzeye gelmişti, gerildiği zamanlarda nefes alış verişi hızlanırdı. Bunu biliyordu Bora, dikkatle baktı Ceyhun'un yüzüne .

" İyi misin? "

" İyiyim desem inanacakmısın? "

Başını iki yana sallayarak, kelime kullanmadan cevapladı sorusunu.

" Serumu taşır mısın? Çağla'nın yanına gitmem lazım, kaybettiğim her saniye aleyhime. "

" Olur ama abi benim sana anlatmam gerekenler var. "

" Anlat. "

" Çağla'nın anne babasınıda çağırdık hastahaneye, taburcu olur olmaz düğün yapacağız. "

" Onlar düğün günü gelmeyeceklermiydi? Hem Çağla'nın hasta olduğunu bilmiyorlardı ki? "

Dudaklarını ısırmaya başlamıştı, az sonra söyleyecekleri için bir nevi ceza veriyordu  dudaklarına.
" Onur hoca Çağla'nın hastalığının fazlasıyla ileri gittiğini... "
Yutkundu, kelimeler bir bıçak gibi parçalıyordu boğazını. Neredeyse tüm harflerini yutarak, zor duyulan bir sesle tamamladı cümlesini.
" Onu artık son günlerini yaşadığını söyledi. "

" Ulan sen az önce iyi demedin mi? "

" Şu an iyi abi, çok iyi ama her an..."

" Sus!"  Sesi gür ve öfkeliydi ama öfkesi ona değil de hayata idi, cümlenin devamını bildiği hâlde duymaktan korktuğu için konuşmasını istemiyordu.  "Tek kelime daha edersen şu duvara çarparım seni Bora. "

Ayağa kalktı, artık geçen her saniye önemliydi, geçen her anı onunla geçirmeliydi. Hızlı bir hareketle kalktığından başı dönmüştü, yatağa tutundu ve geçmesini bekledi.

" Onunla beraber bende ölüyorum Bora, haberiniz yok. "

Askıda asılı olan serumu havada tutarak ve kolundan destek olarak yürümesine yardımcı oldu. Adımlarını atarken konuştu

" Farkındayım abi, kardeşim dediğim kız gözümün önünde ölüyor ve kardeşimde onunla beraber yok oluyor. Peki ben ne yapayım? Nasıl çaresiz kaldığımı, sizi acı çekerken görmenin bana ne kadar ağır geldiğini biliyor musun? Size yardım edemiyor olmamın içimi nasıl yaktığından haberin var mı? İnan bana en az sizin kadar bende kavruluyorum bu ateşte ama çaresizlik benim de kapımda be abi. "

Hastahane koridorları her ne kadar basit gelse de, ilk kaybını bu koridorlarda yaşayan insanlar için adeta bir fobiydi. Ceyhunda hastahene koridorlarını fobi haline getiren insanlar arasındaydı, annesini kaybetmişti bu koridorlarda ve Çağla'nın hasta olduğunu da burada öğrenmişti. Bu yüzden ruhunu daraltıyordu koridorlar, adım attığı her yerden Çağla'nın ayak izlerini topluyordu. Hastalığını öğrendiği günün her saniyesini gözlerinin önüne getiriyor ve hissettiklerini o günü hatırlayarak tazeliyordu.

Çağla'nın odasından çıkan hemşire ile konuştu Bora.

" Merve. "
Kendisinin çağrıldığını fark ettiği anda hafif bir tebessüm ile döndü yüzünü, kıvırcık kahverengi saçlı ve saçlarıyla aynı rengi paylaşan gözleri vardı.

" Efendim? "

" Hastamızın yanında kimse var mı şu an? "

Biraz imalı bir şekilde bakışlar atarak konuştu
" Evet, anne babası var ve sizi bekliyorlar Ceyhun ile tanışacaklar sanırım. "
Cebinden çıkardığı telefonla oynayarak yürümeye başladı.

Uzun ve zayıf olan hemşirenin ardından baktı, biraz ukala bir tipe benziyordu ve bu yüzden sinir olmuştu.
Başını iki yana sallayarak anlamsızca baktı Bora'nın yüzüne

" Her zaman ki hâli Merve'nin, takılma yani hareketlerine. "
Başını aşağı yukarı sallayarak onayladı ve kapının kolunu aşağı indirdi.
Kapının açılması ile Çağla'nın ailesini görmesi bir oldu, kapının hemen karşında bulunan az konforlu sandalyelerde oturuyorlardı.
Çağla'nın yatağının hemen ucunda ise Deniz vardı, aradab geçen onca zamanın ardından sırf Çağla için geri gelmişti.

TÂRUMAR  (DÜZENLENİYOR-KİTAP OLACAK)Where stories live. Discover now