~28~son Evre

40 34 0
                                    

***

Ceyhun yere düşen bardağın kırılma sesiyle yatağından fırladı , odasından çıktığında ilk durağı Çağla'nın odası oldu.
Çağla yerde hareketsiz yatıyordu, ilk bir kaç saniye durdu olduğu yerde "Hayır." dedi içinden " Hayır, daha çok erken." Ölüm bu kadar erken gelmemeli, daha güzel günler göreceklerdi.
Yutkundu, gözleri ondan başka hiçbir şeyi görmüyordu, onun olduğu yerden ötesi tamamen bulanıktı. Odanın karanlığı yavaş yavaş içine doluyordu, vücudu buz kesmiş ve tüm çabalarına rağmen hareket etmiyordu.

Hissettiği acıyı beyni kaldırmıyordu, başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibiydi. Bedeni baştan aşağı âdeta bir alev topu gibi yanıyordu. Omuzlarının üzerine ölümün yükü çökmüş, dışarıda
yağmur sağanak bir hâlde yağmaya başlamıştı. Yer yer macunları kopmuş pencere kenarına çarpan yağmur damlaları, sessizlikten arta kalan yanları dolduruyordu.

Ölümün kokusu yağmur kokusuna kavuşup, kapı altından odaya sızıyordu. Sessizlik nefesini kesiyor, yutkundukça geçen zamanın farkına varıp bir şeyler yapmak istiyordu. En azından yaşayıp yaşamadığını kontrol etmek adına hareket etmeliydi.

Hareket etmek adına beynine gönderdiği istemler en sonunda cevap almıştı, yere çöktü ve Çağla'nın başını ellerinin arasına aldı, çok yavaş bir şekilde nefes alıyordu.

" Çağla! Çağla uyan." Yalvarırcasına kuruyordu cümlelerini. " N'olur uyan, ben senin denizinde yüzmeyi yeni öğrenmiştim denizkızı, bırakma beni bu karanlık sularda. Korkutma beni sensizlikle, hadi kalk! Sensiz boğulurum ben, kaybolurum, mahvolurum... "

Elleri titriyordu durmadan, güçlükle tuşladığı numarayı arayarak eve ambulans çağırdı. Ceyhun'un tüm çabalarına rağmen kendine gelmiyordu. Dışarıda gürleyen gök âdeta onun yerine bağırıyordu dünyaya, gözü artık hiçbir şeyi göremiyordu.

Gözleri önünde hayatı sona eriyordu ama elinden hiçbir şey gelmiyordu,
Çağla'nın başı elleri arasından kayıp gitti, bilincini kaybetmemek için direniyordu. Yumruk hâline getirdiği ellerini ve başını yere vurarak ağlamaya başladı.

Kanatlarını yitirmiş bir kuş gibi çırpınıyordu yerde, onsuzluğu düşünmek bile onu delirtmeye yetiyorken onsuzluğa mahkûm edilmek fazla ağır bir ceza değilmiydi?

Ölüm kelimesi bir şimşek gibi çakıyordu beyninde, Çağla'yı yerde gördüğü her saniye ölümü birebir yaşıyordu. Çağla'nın görüntüsü de yavaş yavaş gözlerinin önünden çekilmeye başladı, karanlık geçen her saniyede biraz daha kaplıyordu gözlerinin önünü.

Bu acıyı bilinci yerindeyken kaldırması imkansızdı bu yüzden o da gözlerini kapattı ve olduğu yerde yığılıp kaldı öylece...

***
Gözlerinin içine doğru bakan ışık gözlerini kamaştırıyordu, etrafı görmekte zorlanıyor ve nerede olduğunu anlamakta güçlük çekiyordu. Olduğu yerden doğrulmak için harekete geçtiğinde koluna takılan serumu fark etti, yaklaşık olarak om sekiz saattir hastahanedeydiler.

Daha önce uyandığında sinir krizi geçirdiği için onu uyutmuşlardı, defalarca Çağla'nın iyi olduğunu anlatmalarına rağmen onu görmedigi için inanmamıştı.

Gözlerini kapatmadan önce ki sahneleri hatırlamaya çalışıyordu fakat beyni buna izin vermiyordu, salonda Çağla ile resim çizdikleri andan itibaren her şey buğulu bir camın arkasında gibiydi.

Çağla ismi bir anda şimşek gibi çakıldı beynine, o neredeydi?

Olduğu yerden doğrulurken elindeki serumu çıkarmaya çalıştı, onun yanına gitmeliydi bir an önce ama onun ayılmasını bekleyen Bora buna engel oldu.

TÂRUMAR  (DÜZENLENİYOR-KİTAP OLACAK)Where stories live. Discover now