~22~ Hüzün.

108 98 33
                                    

Bölüm şarkımız: İrem Candar- Bilmezdim

Hisettikleri nefesini kesiyordu, adımları birbirine dolanıyor attığı her adımda kendini biraz daha kaybediyordu. Geçtiği her sokak yalnızlığına eşlik edercesine bomboştu.

Kaybetmek hafif bir kelimeydi, o artık çaresizliğin ete kemiğe bürünmüş haliydi. Arkasında bıraktığı her sokakta kendinden bir parça acı bırakıyordu, yalnızlık bırakıyordu, çaresizlik bırakıyordu.

Saatler ilerliyor, şehri geçen her saniye biraz daha hüsran kaplıyordu. Ağzını bıçak açmıyordu. İki dudağının arası, hissettikleri karşısında birbirine kenetlenmişti. Yağmur yavaş yavaş suratına düşüyor, gözyaşlarına karışarak kaldırımlara düşüyordu.

Caddede insanlar saçak altında yürümeye özen gösteriyordu, bir kaç adım sonra cadde bitecek ve onunla yağmur altında ilk dertleştiği sahil başlayacaktı.

Anılar gözlerinin önünde sahne kurduktan sonra bir bir yığılacaktı kum tanelerine. Mutsuzluk sorun değildi alışmıştı artık, ama onu kaybetmek kaldırabileceği türden bir acı değildi.

Titreyen adımlarla yaklaştı sahil kenarındaki banka, bankın kenarından destek alarak oturdu. Ruhu yaşlanmıştı yaşadıkları karşısında, o yüzdendi bu yorgun ve hasta halleri.

Başını çevirdi ve film başladı, ona dertlerini anlattığı ilk yerdi burası gözünde canlandı bir bir replikler.
"Merhaba denizkızı, ıslanıp hasta olmaktan korkmuyor musunuz?"

"Merhaba garip adam." Gülümseyerek sözlerine devam etti "Az önce bana bir iltifatta bulunup denizkızı dediniz, sizce balık sudan korkar mı? "

Gözlerinin içinin gülmesine sebep olmuştu bu sahne diğer repliklerde  geçti sırayla
"Garip adam mı?  Neyim garip ya benim? " diye sordu gülerek.

"Bilmem, garipsin sürekli gülüyorsun. "

"Gülmek gariplik mi?"

"Dünya özgürce gülümseyip, gülebileceğin bir yer değil çocuk bunu öğrenmelisin bence. "

"Dünya özgürce gülümseyip gülebileceğin bir yer değil... "
Bu replikte durdu dünya, evet doğruydu dünya özgürce gülümseyebileceği bir yer değildi.  Bunu unutarak yaşamanın ağır bedelini ödüyordu şimdi,  ağlamak geçiyordu yüreğinden ,kimse fark etmesin diye dişlerini sıkarak özgür bıraktı gözyaşlarını.

Sahilde yürüyen insanlar tıpkı o gün ki gibi yağmurdan kaçıyordu. Yağmur hızlanmaya başlamıştı yağan yağmurla beraber gözlerinden akan yaşlarda daha fazla hızlanıyordu.

Yağmur en güzel kamuflajdı gözlerinde bir ömrün hüznünü taşıyanlara. Geçen her dakikada biraz daha ıslanıyordu vücudu, şimdi en az yüreği kadar ıslaktı bedeni. Hüzün dünyaya sağanak  yağışla beraber düşüyordu.
Soğuk vücudunu sarıyordu ve  geçen her dakikada elleri daha da  üşüyordu , sağanak hüzün sarmıştı dünyayı.

Ne yapacağını veya ne yapması gerektiğini kestiremiyordu, onun öleceğini bildiği halde onunla beraber hayal kurmaya nasıl devam edebilirdi ki? Filminin baş karakteri yola çıkmış gidiyordu ama onun elinden gelen hiçbir şey yoktu.

Koca denizi ikiye ayırıyordu gözyaşları, mazinin hüzünlerinden sonra temiz bir gelecek hayal etmişti o,  ama hikayenin sonunda yine hüzün vardı, yine sukutuhayal,  yine keder.

O sahil kenarında Çağla'nın sonunun ne olacağını düşünürken, Çağla evde herşeyden habersiz Deniz'in annesini düşünüyordu.

Pencere pervazına yakın bir yerde,  elinde kahvesiyle sırtını dönmüştü Mahir'e.  Olacakları düşünüyordu ve dışarıda hüzünlü ama bir o kadar sert ve sağanak yağan yağmuru seyrediyordu. "Kim bilir kimin yerine bu denli sert yağıyor yağmurlar? " Diye düşündü kendi içinde.

TÂRUMAR  (DÜZENLENİYOR-KİTAP OLACAK)Where stories live. Discover now