" Bâzı hayaller, hayal olarak kalmaya mahkûm deli oğlan. "

Konuşmadı çünkü, konuştukları her kelime yüreğini yakıyordu. TV izlemek için oturduğu koltukta kitaplığın kenarına  yerleştirilmiş olan germe tahtasını fark etti.

Henüz televizyonu açmadan elindeki kumandayı tekrar bıraktı ve ayağa kalkıp germe tahtasının olduğu yere gitti. Çağla elleriyle Bağdaş kurmuş, salon duvarına yaslanmış bir şekilde onu seyrediyordu.

Ellerine palet ve bir kaç boya alarak yeni bir şeyler keşfetmiş mucit muzipliğinde gülümseyerek baktı Çağla'ya

" Hadi resim çiziyoruz. "

" Ne resmi? "

Elindeki boya paletini Çağla'nın ellerine bırakırken konuştu
" Sonsuzluğu çizelim mi? "

Gülümsedi, başını salladı ve eline aldığı bir kaç boyayı paletin içinde karıştırmaya başladı.

" Ben ressam olsaydım eğer ilk seni resmederdim. Düşünsene tüm güzelliklerin bir araya toplandığı bir kadın, sen bir mucize ile eş değersin. " Dedi gözlerini hayranlıkla  Çağla'nın üzerinde gezdirirken.

" Ben sadece seni severken güzelim çocuk. "

Eline fırçayı aldı ve biraz eskimiş olan tuval bezine ilk fırça darbelerini vurmaya başladı. Ceyhun da aynı şekilde ilk fırça darbelerini tuval bezinin sol tarafına vurmaya başladı.

Farklı bezler kullanmak yerine tek resim bezi kullanmayı tercih etmişlerdi. Çünkü, zaten kalplerinden geçen her şey aynıydı. Umudu çizeceklerdi, mutluluğu çizeceklerdi yaşadıkları hayata inat.

Çağla çizdiği adam figürünü boyarken, Ceyhun'un kendini resme nasıl kaptırdığını fark etti. Bir yandan bir şarkıyı mırıldanırken, diğer yandan bir ressam gibi dikkatle çizgileri çiziyordu.

Onu seyrederken gülmemek elde değildi, o da diz çöktü ve Ceyhun'un yanına oturdu. Gülerek elindeki fırça ile Ceyhun'un burnunun üzerine kırmızı bir nokta bıraktı.

" N'apıyorsun? " Dedi şaşkınlıkla ve gülerek.

" Resim çiziyorum. "  Daha içten ve yüksek sesle gülmeye başladı.

" Neden tuval bezine çizmeyi denemiyorsun? "

" Karışma bana istediğim yere çizerim. " Dedi, beş yaşlarında ki küçük bir kız çocuğunu andırıyordu hareketleri.

Çocuk olmak çok yakışıyordu ona, belki de bu yüzden büyümeyi hiç istememişti...

Hemen ardından mavi boya ile Ceyhun'un yanaklarına birer tane gülücük çizdi.

" Bak işte çok tatlı oldun. "

Elindeki paleti masaya bıraktı ve ona sarıldı. Boynuna doladı kollarını ve gözlerine uzun uzun bakmaya başladı.

" Gözlerin beni suç işlemeye teşvik ediyor denizkızı. " dudağının sadece  sol tarafını kullanarak gülümserken konuşmaya devam etti.

" Hani diyorum suç işlesem mesela,idama mahkum edilsem. Lakin tek şartım var:
o kirpiklerinden asılmak isterim. Kirpiklerine asacaklarsa beni
ben ölüme bile gülerek giderim. "

" Deme öyle deli oğlan, hani ölüm yoktu hayatımızda? "

Güldü. Elindeki fırçayı kaldırdı ve Çağla'nın elini tutarak üzerine sonsuzluk işareti çizdi.

" Bin kere söylesem de bıkmayacağım, seni seviyorum denizkızı. "

" Ben de. " Dedi ve gözlerinin en koyu halkasına kenetlendi ardından devam etti konuşmaya
" Senden önce karaya vurmuş
bir balık gibi çaresizce,
çırpınıyordum yaşamak için.
Ürkek ve bir o kadar acınası haldeydim.

Sonra sen geldin adam,
Yıkık dökük umutlarımı,
Karanlığımı, kırgınlığımı,
Bir güneş gibi örttün.
Sen geldin adam, hoşgeldin.

Aradan yıllar bile geçse,
Sen hep ilk günün tazeliği ile,
Gönlüme taht kuracaksın.
Sen hep hoşgeldin adam.
Hoşgeldin... "

Nefesini hissedecek kadar yakındı ona,  nefesinde kaybolacak kadar aşık...
Bu defa Ceyhun girdi söze,

" Senden önce ben,
Öznesini yitirmiş bir cümle gibiydim.
Eksik, yarım ve anlamsız...
Uçurtmasını kaybetmiş bir çocuk gibiydim.
Hüzünlü, yorgun ve çaresiz...
Senden önce ben diyorum sevgilim,
Annesini kaybetmiş bir çocuk gibiydim.
ürkek, yıkık ve Ağlamaklı...
Sonra sen geldin kadın ,
Kurduğum her cümlenin öznesi,
Her gecemin sabahı oldun.
Sen geldin kadın,
Sen hep hoşgeldin... "

İki resim vardı o salonda, biri sonsuzluğa uzanan, diğeri sonsuzluğu anlatan. Birincisi  bir adam ve bir kadından oluşuyordu, elleri kenetlenmiş uzun ve sonsuz bir yolculuğa giden... Kağıt üzerinde ama yalan olamayacak kadar Kusursuz. Diğerinde bir adam ve bir kadın vardı, gözleri kenetlenmiş uzun ve sonsuz bir yolculuğa giden... Gözler önünde ama gerçek olamayacak kadar güzel... Bir aşk vardı o salonda, yalan olamayacak kadar Kusursuz, gerçek olamayacak kadar güzel, dillere düşecek ve dillerden düşmeyecek bir aşk..

***
Ve bir bölümün daha sonu... :) on beş tatilin başlamasıyla birlikte, bölümleride hızlıca atmaya başlıyorum...











TÂRUMAR  (DÜZENLENİYOR-KİTAP OLACAK)Where stories live. Discover now