... SAYGISIZ ... Bölüm 7 ...

92 20 10
                                    

Karen'in ağzından...

Avkan ile geçirdiğim son dakikaların içimde büyük bir nefrete sebep olmasından dolayı okuldan kapısından çıkarken adımlarımı arka tarafa yönlendirmiştim. Kendimi ne zaman kötü hissetsem okulun arkasındaki duvarın üzerine otururdum. Genelde oradan kimse geçmez, geçse dahi duvarın üstünde olduğum için kimse beni fark etmezdi. Oraya gidip genelde müzik dinlerdim. Çoğu zaman ise daha nakarata gelmeden göz yaşlarımı serbest bırakırdım. Anlayacağınız günümün büyük bölümü orada geçiyordu.

Okulun arkasına gittiğimizde karşımda yere yığılmış bir vücut vardı. Avkan. Bana bu özel yeri öğreten kişi. Demek ki kafa dinlemek istiyordu. Ayakta öylece dikilip ne yapacağımı bilmeden bir kaç dakika bekledim. Neden sonra boynundan nabzını kontrol ettim. Yaşadığını anlayınca derin bir nefes aldım. Ama kollarında yaralar ve morarıklar vardı.

****

Yaklaşık beş dakika sonra Avkan, ayılmış ancak adımlarını güçlükle atabiliyordu. Okulun bahçesinin dışına çıktık ve taksi beklemeye başladık. Şanslıyız ki çok geçmeden sarı kurtarıcımız geldi. Taksiye bindik ve ben evimin adresini verdim. Annem, evde olmalıydı. İçimden bana kızmaması için dua ederken yolu tamamlamıştık. Arabadan indik. Ve ayaklarım gördüğüm yazıyla zemine çakılı kaldı: SATILIK.

Yanlış gördüğümü düşünerek gözlerimi ovuşturup tekrar baktım ama değişen bir şey yoktu. Annem, evi satılığa çıkarmıştı. Hemen çantamdan telefonumu çıkarıp annemi tuşladım. Bugünü şanssız ilan edebilmek için başka bir ipucuna daha ihtiyacım varmış gibi karşımdaki kadın her zamanki sinir bozuculuğunu takınarak "Yetersiz bakiye." dedi. Okuldakilerin çoğunun beni 'zengin züppe' olarak adlandırdığının farkında olmama karşın bu kalıbın anneme daha çok yakışacağından eminim. Sonuçta vicdanen yanında tuttuğu bir kıza yüklü miktarda harçlık verecek değildi.

Arkamda, neler olup bittiğini anlamaya çalışan Avkan' a dönüp "Telefonun kullanabilir miyim?" diye sordum. Cebinden telefonunu çıkarıp uzattı. Umarım onunki 'Yeterli bakiye' dir. Bir kaç çalıştan sonra meşgule aldı. Telefonu geri verirken "Sanırım biricik annem beni evden şutlamak için böyle bir yol bulmuş." dedim.

"Eğer eski sevgilin olmasaydım, bende kal derdim."

O anda telefonum çaldı.

"Alo, Batur?"

"Çıkışta seni bulamadım, neredeydin?"

Telefonun diğer ucundakinin Batur olduğunu anlayan Avkan yerini bildirmek adına sürekli vızıldıyordu.

"Biraz erken çıktım. Şu anda evin önündeyim ve annem evi satmış."

"Yani?"

"Yani, anneme ulaşamıyorum ve evde hiç eşya görünmüyor."

"Direkt bugün sende kalmak istiyorum diyebilirsin." derken ses tonundan gülümsediğini hissettim.

Avkan' ın yanına gidip işaret parmağımla göğsüne vurdum ve "Pekala, o halde bugünlük sende kalıyorum." dedim.

Avkan' ın suratı kıskançlıkla kızardı.

"İstersen okulun önünde buluşalım, oradan bize geçeriz."

"Tamam o zaman. Ben yirmi dakikadan önce gelemem."

Telefonu kapatınca Avkan' a "Yeni sevgilim, bende kal, dedi." diyerek sırıtttım.

"Yeni sevgilin, sadece eve kız atmakla kalmıyor, milletin üstüne itlerini salıyor."

"Bu ne demek şimdi?"

"Neden yerde iki büklüm yatıyorum sandın?"

"Bartu böyle bir şey yapmaz."

"Tabii ya. Sonuçta sayamayacağım kadar çok dudağımı patlatan o değildi."

****

Avkan' ı bir hastaneye bırakıp okula gittim. Bartu, beni bekliyordu. Koşarak sarıldım ve "Görüşmeyeli özlemişim." dedim. Ancak dudağına erişebilen kulağıma "Ben de seni." diye fısıldadı. Uzun yılları kapsaması gerekirken ayrıldıktan yalnızca bir saat sonra yapılan bir sarılmaydı bu. Daha önce annem de dahil, kimse böyle sarılmamıştı. Sahi, annem dediğim insan bana sarılmış mıydı?

Ellerimizi birbirine kenetleyip yürümeye başladık. Evinin yakın olduğunu biliyordum ama sadece üç sokak arkada olduğundan haberim yoktu. Bartu, bir anahtarlık çıkararak kapıyı açtı.

"Bayanlar önden!"

Kapı eşiğinden içeriye adım attığımda klasik dokunan sertleşmiş bir halıyla buluştu ayaklarım. Mavi duvarların boyası yer yer atmış, ince uzun koridorun sonuna kadar size eşlik ediyordu.

Bartu, beş dakikadan daha kısa bir sürede evin her yerini çözebileceğim kadar küçük olan evini tanıtmaya koyuldu: salon, mutfak, banyo... Evi gezme işi bitince salona geçip oturduk.

"Ne yapalım?"

"Kurabiyeye ne dersin?"

Dudağımı yalayıp "Nefis olur derim." dedim.

Dakikalar sonra mutfakta kurabiye yapmaya başlamıştık. Daha doğrusu, ben yapıyordum Bartu ise beni seyrediyordu. O yüzden ara sıra yaptığım sataşmaları gözümü kısarak bakıp tezgahtaki undan ona fırlatarak sürdürdüm. Ama o da altta kalmadı. Tertemiz elleriyle beni gıdıklarken hamurlu ellerimi ona süremeyeceğimden karşılık veremiyor sadece kahkaha atıyordum.

"Ya Bartu, yapma..."

"Bak yüzüne sürerim ellerimi." diyip ellerimi yanaklarına sürmeye başladım.

"Vay, Karen Hanım. Demek öyle." dedikten sonra işaret parmağını una bulayıp yüzüme gelişigüzel sürmeye başladı. Yaklaşık yarım saat sonra kurabiye hamuru umutsuzca pişme vaktini beklerken biz savaşımıza devam ediyorduk. En son mutfak tabanı, unla ve yumurtayla kaplanınca artık ateşkes imzalamaya gerek duyarak "Bartu, mutfağı ben toplamam." dedim.

"Zavallım bu da burada mazlum mazlum bakıyor." diyerek el ayasını tezgahtaki hamura sürdü.

"Gel, bari bunu halledelim."

Hamurdan küçük bir parça koparıp yuvarlamaya başladım. O da nasıl yaptığımı incelemesine karşın kocaman bir parça kopardı. Gözlerimi büyüterek eline baktım.

"Ne var? Sanki kulak memesi kıvamının yerine inek memesi kıvamında yapan benim."

Bartu' ya tiksinmiş bir bakış attım.

Hamur parçalarını bir tepsiye yerleştirerek fırına koyduk ve içeri geçtik.

Yarım saat sonra fırından güzel kokular gelmeye başlayınca salondan mutfağa fırladık. Bartu fırından kurabiye tepsisini çıkardı.

"Kurabiye yaptığımıza emin misin?" dedi.

Kurabiyelere baktığımda yarısı yanmış ve hiç şişmemişti.

"Bunlar 'Turabiye' olmuş."

Yaptığı Survivor esprisine gülümsemekle yetindim. Tepsiden bir kurabiye aldım.

"Bence çok güzel görünüyorlar."

Kurabiyeden büyük bir ısırık aldım. Dilimin yanması dışında ağzımda taş gibi bir ekmek var gibi hissediyordum. Neyse ki kapı, beni bu kurabiyeyi bitirmek zorunda bırakmadan çaldı.

"Birini mi bekliyordun?"

Sorumu yanıtlamadan kapıya doğru yürüdü. Ben de peşinden gittim. Kapıyı açmadan önce delikten baktı ve bana döndü.

"İkinizden de özür dilerim. Birbirinizden hoşlanmıyorsunuz. Ama bence bugün bu inadınız bitecek."

Söylediklerinden bir şey anlamamış bir şekilde suratına bakakalmışken kapıyı açtı. Ve karşımda gördüğüm esmer kız Merşa' dan başkası değildi.

Bolum yazarı : Ezogelinn1

SAYGISIZTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang