9

12.9K 875 570
                                    

 Jin ve Namjoon gülüşerek mutfaktan çıktığını duyduğumda Min Yoongi'yi tüm gücümle ittim. Nefes nefese sinir olmuş bir şekilde yüzüne baktığımda şaşkındı. 

 "Hissetmek yok demiştin!" dedim göğsüne rastgele bir yumruk atarak. İnledi ama hemen toparlandı. Ağzını açtı, sonra tekrar kapadı. Saçma sapan bir şey söylesin de boğup öldüreyim diye bekliyordum. Ellerim titremeye başlamıştı.

 "Ne dediğimi ben de biliyorum tamam mı? Ama bunca zaman sonra ilk defa kendimi durduramıyorum, bunun kapatma düğmesi yok!" 

 Dişlerimi sıktım ve kilerin kapaklarını açıp sessiz mutfağa çıktım. Hızlı adımlarla salona gidip evin kapısına yöneldim. Arkamdan gelen ayak sesleri daha da hızlanmama neden oldu. Kapıyı açtığımda açmamla kapatmam bir oldu. 

 "Hassiktir!" dedim kapıya dayanarak. Jin ve Namjoon kapının önünde konuşuyordu. O zaman buradan çıkamazdım. 

 "Yoo Rae, artık benimle yüzleşecek misin?" dedi Yoongi ben gidecek yer ararken. Yüzüne bakmadan yanından geçtim ve merdivenin arka tarafında kalan odaya doğru ilerledim. Pencereden atlayıp buradan çıkacaktım. 

 "Hayır, Yoongi. Seninle hiçbir şey yapmayacağım, git başımdan!" diye cırladım sinirle. Odanın kapısını açmamla tuttuğum nefesimi bırakmam bir oldu. 

 Odanın ortasında muhteşem bir piyano duruyordu. Küçükken olduğu gibi ne zaman bir piyano görsem durup en az on dakika seyrederdim. En büyük zaafım ve içimde kalan en büyük hayalimdi. Gerçi hiçbir zaman parmaklarımı o beyazlı siyahlı tuşlarda gezdirememiştim. Hayat sen bir piyano çalmak istediğinde sana onu unutturacak dertler vermekte çok başarılıydı.

 "Bu kimin?" diye fısıldadım istemsiz olarak. Yoongi önce yanımda durdu, sonra piyanoya ilerleyerek tabureye oturdu. Omzunun üstünden bana bakarak taburenin boş kısmını işaret etti. 

 "Şaka yapıyorsun..." dedim şaşkınlıkla. "Piyano çalıyor olamazsın." Adımlarım benden habersiz tabureye ulaşmış ve oturmamı sağlamıştı bile. Ellerini tuşların üzerinde tutup bir kez bana baktı ve gülümsedi. 

 Aklımı kaçırmak üzereydim, harika çalıyordu. 

 "Küçükken hep piyano çalmak isterdim." dedim niye sesli söylediğime ben de şaşırarak. Parmakları bir anda yavaşlayarak durdu ve düşünceli bir şekilde bana baktı. 

 Ben piyanonun tuşlarında gözlerimi gezdirirken ayağa kalktı ve taburenin arkasına geçerek ellerini ellerimin altından geçirdi. Başı omzumun üstünde duruyordu ve nefesi kulağımı gıdıklıyordu. 

 "Ne yapıyorsun?" dedim birlikte hareket eden ellerimize bakarak. Başını yavaşça bana doğru çevirdi ve gülümsedi. 

 "Seni mutlu etmek istiyorum." Az önce çaldığı parçayı baştan aldığında parmaklarımız sanki tek bir vücuda aitmiş gibi hareket ediyordu. Büyülenmiş gibiydim. Yoongi burnunu boynuma sürttü ve küçük öpücükler kondurmaya başladı. İstemsiz olarak başımı yana eğmiştim. Ne yaptığımı sorgulayabildiğimde ellerimi aniden çektim ve tabureden kalktım. 

 Bana endişeyle baktı. "Neden bu kadar korkuyorsun, Yoo Rae? Baban yüzünden mi? Özür dilerim, ama ben baban değilim. Sadece kendini bana bıraksan olmaz mı?"

 Yumuşamaya yüz tutmuş bakışlarımı sertleştirdim. "Babam gibi olmadığını söylüyorsun ama bana kızdığın anda başka bir kızı evine getirdin." dedim parmağımı göğsüne bastırarak. "Sana nasıl güvenmemi bekliyorsun?"

 Ne söyleyeceğini bilemez bir halde sağa sola sallandı. "Öfkeden kuduruyordum!" dedi dayanamayarak. "Namjoon'un evinde üstünde kısacık bir t-shirtle uykulu bir halde geziyordun, Yoo Rae! Delirdim anlıyor musun? Namjoon'u orada hiçbir açıklama yapmadan öldürmek istedim. Neden hiç düşündün mü?!"

one million bullets || myg.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin