Bir an için göle girmeyi düşündüm ama sonra nedense bu bana o kadarda cazip gelmedi. Gece boyu uyumamıştım ve halsizdim. Göletin kenarındaki çimlere kendimi attım. Gökyüzüne baktım. Başıma bunlar nasıl gelmişti hala bilmiyorum ama Mia'yı ve büyükannemi her geçen gün daha çok özlüyordum. Eğer kız kardeşim yanımda olsa bu çelişkilerime bir açıklık getirebilirdi. Eğer o yanımda olsa beni rahatlatırdı.  "Ah Kathy, tatlım fazla endişeleniyorsun." Sesi sanki kulaklarımda çınlıyordu. Ona ihtiyacım vardı. Sanırım en çok omzunda ağlayabileceğim birine ihtiyacım vardı. Gözümden akan bir damla yaşı sildim ve derin bir iç çekip kendimi uykunun kollarına bıraktım.

  Yaklaşık yarım saattir, büyük arazimi dolaşmıştım ama ne ondan nede Siyah inciden bir iz bulabildim. İleri gözlerimi diktim ve birde kimsenin gitmediği gölete yöneldim. At huzursuzluğumu hissetmişçesine kişnedi ama umursamadım. Gölete yaklaşırken çimlerde otlayan Siyah İnciyi gördüm ve nabzım hızlandı. Atımı durdurdum ve üstünden atladım. Tanrım bana yardım et. At tek başınaydı. Acaba... Hayır olamaz... Olamamalı... Onu kaybedemem. Kalbime çöken ağırlıkla bir an olduğum yerde kıpırdayamadım. Ardından hızla Siyah inciye doğru koştum. At beni fark edince şaha kalktı ama onu hemen sakinleştirdim. Etrafa bakındım ve onu gördüm. Tanrım acı bana... Gölün kenarında boylu boyunca uzanmıştı. Saçları çimlere dağılmış ve üzerinde yine acayip kıyafetleri vardı. Nefes dahi almadan ona koştum. Yerde öylece yatıyordu. O kadar güzeldi ki. Eğildim ve kulağımı göğsüne koydum. Kalp atışlarını duyduğumda sanki kendi kalbimde atmaya başladı. O zamana kadar tuttuğum nefesimi saldım. Yaşıyordu. Yere oturdum ve başını dizlerime koydum. Gece gibi siyah saçlarını okşadım. Gözlerim arzudan çıldırmışken yakasını yırttığım bluza dikildi. Yakası dikilmişti. Kızgındım, kendime engel olamadığım için kızgındım. Sonra tekrar yüzüne baktım. Düzenli nefes alışverişinden göğsü inip kalkıyordu. Acaba baygın mıydı? Yavaşça seslendim.
"Kathy, tatlım. Beni duyuyor musun?" Yüzünde bir titreme oluştu. Ardından yavaşça gözleri açıldı ve ben yine o derin mavilerde kayboldum.

Rüya, bu bir rüyamıydı? Gerçek olamayacak kadar güzel bir rüya... Bana bakan gözleri yeşile dönmüştü. Yüzüne odaklandım. Kaşları çatılmıştı ve parmakları saçlarımda dolaşıyordu.
"Sammy." dedim yavaşça. Bu rüyadan uyanmak istemiyordum. Beni bırakıp gitmesini istemiyordum.
"Burdayım, tatlım." Sonra bir rüzgâr bedenimi yaladı. Ardından hafızama olanca anı aktı. Onun üzerinde hiçbir hakkım yoktu ve onun bir yatak arkadaşı vardı. Bense gelecekten gelen biri olarak, ona ne verebilirdim ki? Hızla doğruldum. Birden omuzlarımdan tuttu.
"İyi misin? Başın dönüyor mu?"     Neden bahsediyordu ki? Neden başım dönsün. "Ben iyiyim."  diyebildim sadece. Kafamı toparlamaya ihtiyacım vardı ve o beni böyle süzdükçe bunu yapmam olanaksızdı. Ayağa kalktım. Oda benimle birlikte kalktı. Siyah İnci'yi fark ettim ve ona doğru ilerledim. Aniden beni bileğimden çekti ve durdurdu.
"Ne yaptığını sanıyorsun." Ona baktım şaşkınca.
"Eve dönüyorum." Gözlerini kısıp beni süzdü.
"O atla gidemezsin." Elimi tuttu. "Benimle gel." Hızla elimi çektim.
"O atla geldim ve onunla gideceğim." dedim nefes nefese.
"Ne yapmaya çalışıyorsun. Kimseye haber vermeden ortadan kayboldun. Geceden beri mi buradasın." Şaşkınca kaşlarımı kaldırdım.

"Neden bahsediyorsun sen? Ben buraya şafak sökmeden geldim ve biraz uyuyakalmışım hepsi bu."  Sinirliydi ama neden? Asıl sinirlenmesi gereken bendim. En azından beni metresi ile ilgili bilgilendirse, bende o kadının yanında küçük düşmezdim.
"Yatağın bozulmamış." dedi yine aynı sinirle. Kollarımı göğsümde kavuşturdum. "Yani." dedim elimden geldiğince umursamaz bir şekilde. "Ne demek yani? Gece yatağında yatmamışsın?" İyice sinirlenmeye başlıyordum.
"Sen bana hesap mı soruyorsun? Eğer eve erken gelmiş olsaydın, nerede olduğumu görürdün. " dedim hırsla. Bazen tam bir pislik gibi davranıyordu. Onun yanından çekilip tekrar Siyah İnciye doğru ilerledim ki yine beni durdurdu.
"Ne istiyorsun Samuel." dedim hırsla. "Kızgınsın! Ama asıl kızgın olması gereken benim seni bulamayınca ne hale geldiğimden haberin var mı? Delirdim. Seni öylece yerde görünce Siyah İnci'den düştüğünü sandım. Sana bir şey oldu sandım. Lanet olası kadın..." Endişelenmişti, benim için. Neden? Niye? Elizabeth'in sözleri geldi aklıma. Sinirlendim. Neden bilmiyorum ama onun başka bir kadına dokumuş olmasına dayanamıyordum.

Özelliklede ona dokunduğu elleriyle bana dokunmasına. Bileğimdeki eline baktım.
"Dokunma bana! Endişeni, ilgini istemiyorum. Bunları metresine sakla. " diye bağırdım. Kaldı, şok olmuşçasına. Sonra dudakları kıvrıldı ve ardından gülümsedi.
"Kıskanıyor musun?" dedi. Başımı dikleştirdim ve umursamaz bir şekilde omuz silktim.
"Ben yalnızca bana ait olan şeyi kıskanırım lordum ve siz bana ait değilsiniz. " Gözlerini kıstı ve tehlikeli bir şekilde beni süzdü. Sonra beni incelemeye devam ederek etrafımda yürümeye başladı. Ürperdim.Yavaşça ama bana göre tehlikeli olabilecek şekilde kulağımın arkasında nefesini hissettim..
"İstersen olabilirim Kathy, sorun şu ki..." Elleri ile boynuma dokundu ve parmak ucuyla boyun kavsimde gezindi.
"Sen benim olabilir misin?" Başımı hafifçe çevirdim, soluğunu yanağımda hissettim ve bu titrememe neden oldu. Mantığım hayır diye bağırırken, vücudum ona doğru çekiliyordu. Kendimi yavaşça arkamda duran adama yasladım.
"Dün leydi Elizabeth geldi." dedim fısıldayarak. Nefesi kesik kesik geldi bu sefer. Konuşmayacağını anlayınca devam ettim.
"Ve bana seni metresinden vaz geçiremeyecek kadar sıradan olduğumu söyledi."
Aslında buna yakın bir şeydi ama amacı buydu. Yanağıma vuran nefesi kesildi bir an. "Lanet olası sürtük." diye söylendi. Gülümsedim.
"Sen hiçbir şey demedin mi." Başımı eğdim ve yutkundum.
"Demiş olabilirim. " Beni omuzlarımdan tutup yavaşça kendine çevirdi. Parmaklarını çeneme değdirdi ve ona bakmamı sağladı. Soran gözlerle bana baktı.
"Şey, eğer bu eve bir kez daha gelirse, boynunu kıracağımı, dedikodumu yaparsa da dilini koparacağımı söylemiş olabilirim." Diye mırıldandım. Asıl amacım, sorduğu soruyu geçiştirmekti. Çünkü henüz buna verecek bir cevabım yoktu. Ona baktım. Birden gürültülü bir kahkaha atmaya başladı. Ardından beni kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Şu anki tek mutluluğum tekrar onun kollarında olmaktı. Başımı geniş göğsüne yasladım ve burnumu boynunun oyuğuna sürttüm.

Kokusunu içime çektim. Sonra yavaşça başımı kaldırdım.
"Kızdın mı?" diye sordum elimden geldiğince masum olmaya çalışarak. Gülümsemesi durdu ve ardından ciddi bir şekilde bana baktı.
"Aslında üzüldüm. Orada olup o kadının senin sözlerini duyarken yüzünün aldığı şekli göremediğim için." Gülümsedim ve ona daha çok sarıldım. Sonra aklımda olan son soruyu sordum.
"Metresine gittiğin doğru mu?" Beni kollarından uzaklaştırdı. Dikkatlice süzdü. "Evet, doğru." Tanrım, başıma onlarca taş yağdırsaydın kesinlikle daha iyi olurdum. Derin bir nefes verdim ve başımı eğdim. Neden bu durum beni bu kadar üzüyordu ki. Kulağımın yanındaki nefesini hiddettim ve titredim.
"Ama seninle karşılaştığımdan beri onu görmemiştim. Dünde aramızdaki her şeyi bitirmek için gittim." Yavaşça başımı kaldırdım. Dürüsttü, en azından bakışları ve ben ona tüm kalbimle inanıyordum.
"Dün akşam seni bekledim. Neden o kadar geç geldin." Gülümsedi tekrar ve benim kalbim atmayı kesti. Elimi tuttu ve beni tek hamlede geldiği ata oturttu. Sonrada Siyah inciyi bindiğim ata bağladı. Ardından tek hamlede arkama yerleşti. Bense sabırla sorumun cevabını bekledim. O ise ellerini göğsümün altından geçirip atın dizginlerini tuttu. Sonra bana baktı.
"Ata erkek gibi bineceğini biliyordum." dedi. Bense şaşkınca cevabı bekledim. Ama o konuşmadı. Tekrar sormak istedim. Soramadım, en azından gurum buna izin vermedi. Biraz yol aldıktan sonra durdu.
"Hala cevaplamamı istiyor musun? " dedi. Bende hevesle başımı salladım. Ona dönük olan yüzüme baktı ve eğilip dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. Nefesim kesildi bir an.

  "Tezgâhın üzerinde öptüğüm kadını unutabilmek için içmeye gittim." dedi ve bakışlarını ileriye yönlendirdi.

DARTMOUND SERİSİ 1 AŞK YÜZYILIWhere stories live. Discover now