2

434 22 0
                                    

   -Önceki bölümde sadece konuşma yok. 1.bölüm de orada😊
2.bölüm
İşte yine o sahildeydim . Anılarımla beraber tüm mutluluğumu , hayallerimi ve umudumu denizin kıyıya sesli bir şekilde çarparak her seferinde ürkmeme neden olan dalgalarına bıraktığım, her buraya gelişimde tekrar tekrar ölmek istediğim sahilde ...

   Gün batımı havayı normalde huzur vermesi gereken bir pembeye dönüştürdüğü saatlerde bir başıma artık kokumun sindiği bankta oturuyordum . İçimde sadece üzüntü vardı . Kimseye kızamıyordum , kimseye derdimi anlatamıyordum .

  Hayatımdaki tek varlığım hayatını kaybettikten sonra bu hale dönmüştüm , yuvam , annem , babam , hayatım ... Tüm mutluluğumu ona bağladığım dostumu kaybetmek bana yaşamanın anlamsız olduğunu öğretmişti .... Birçok kez intihar etmek istesem de yapamadım . İnsanların dedikleri klasik 'o ölmeni istemezdi' gibi kelimeler kafamı kurcaladığı için değil , bunca yıl yüzleşemediğim kendimle yüzleşmek için yaşıyordum .

   O ölmeden önce normal hatta güzel sayılabilecek bir hayatım vardı . Onun ailesi ailem olmuştu ve yaşayabileceğim bir ev , sığınabileceğim bir insan vardı . Hatta zeki sayılabilirdim , notlarım birçok insana göre harikaydı ve çalışıp ihtiyacım kadar para kazanabiliyordum . Şimdi tüm bunlar ellerimden kayıp gitmişti .

  Ailesi çok kez onlarla yaşamamı söylese de bunun mecburiyetten olduğunu anlamak zor değilidi ve onların beni her gördüğünde kızlarını hatırlayacaklarını da biliyordum , -ben de onları her gördüğümde zaten neredeyse hiç aklımdan çıkmayan arkadaşımı hatırlayacağımı biliyordum tabii - bu yüzden her seferinde reddettim ve eskiden iki kişi kaldığımız beni boğmak üzere olan anılarla kaplı minik evimizde yaşamaya devam ettim , bu benim her gün , her an daha fazla üzülmemi sağlıyordu fakat böyle olmak zorunda olduğunu biliyordum .

  Kendi hayatımı arkadaşıma bağlamamın aptallık olduğunu , onun artık yanımda olmadığını kendime milyonlarca kez söylesem de tüm enerjim emilmiş gibi hissediyordum . Birine tüm düşüncelerimi kusmak istiyordum, saatlerce ağlayıp tüm acılarımın göz yaşlarımla beraber gitmesine izin vermek istiyordum.

   Aslında arkadaşım sayılabilecek bir kişi daha vardı fakat onun sadece bana acıdığı için yanımda durduğunu düşünüyordum , bu yüzden benimle konuştuğu zaman kısa cevaplar verip hislerimden bahsetmiyordum . Bana nereye gittiğimi sorduğuna her zaman işe diyordum . Muhtemelen yalan söylediğimi biliyordu ama hiçbir şey söylemiyordu . Arkadaşımın sevgililerinden ayrıldıktan sonraki hallerini bizzat görmüştüm ,bu yüzden hiçbir erkeğe de güvenim yoktu . Bu tek benimle konuşan kişi olsa bile erkeklere güvenmiyordum .

   Bunları anladığım an birçok şeyi anlamıştım . Kimseye inancımın olmadığını da fark etmiştim .

   Bu yüzden bir tane arkadaşım vardı , insanları kendimden uzaklaştırıyordum , biri gelip bana iyi olup olmadığımı sorduğunda onları terslerdim . Sahte arkadaşlıklar kurup prim yapan insanlar olduklarını ve arkadaşını kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu bilmediklerini söylerdim ya da sadece sanane ile geçiştirirdim . Bu benim o gün çok kötü olmadığımı gösterirdi . Eğer birine laf atmamışsam sınıf arkadaşlarım (!) bana bakıp bugün iyi gününe gibi saçma şeyler söylerlerdi . Bu hoşuma gitmese de en azından insanların beni görebilmesine şükrediyordum , bunu neden yapıyordum bilmiyorum ama beni görmeselerdi , gözlerimin içine bir saniyelik de olsa bakan birini görmesem kendi yalnızlığımda boğulabilirdim .

   Aşka da inanmadığımı fark ettim . İnsanların birbirine sırnaşıp öpüştükleri ve her zaman depresyon ile biten bir şeydi . Gerçek aşkı insanların bulduğuna inanmasam da her zaman o kişiyi bekledim , yani beklerdim . Güldüğüm zamanlarda - arkadaşımla nadiren olsa da bu oluyordu- birinin benimle ilgileneceğini düşünmek hoşuma giderdi . Ama şu an bunu beklemiyorum - bakıyorum da bunu da fark etmişim- karamsar , insanlarla konuşmaktan nefret eden birine kimse aşık olmaz .

   Bu yüzden aşka inanmıyorum . Aslında sadece benim aşkı yaşama olasılığımın sıfır olması da belki inancımı kaybetmeme neden olmuştu . Bilemiyorum.

   İnsanlara da inanmayı kesmiştim . Biyolojik olarak değil, ruhsal olarak . Herkesin içinde kin beslediğini biliyordum . Çoğu kez insanları terslediğimde onların nasıl baktığını gördüm .

   Hiçbir şeye inanmamayı tercih ederek hayatıma devam ettim .

   Ve en çok kendime sorduğum soru :

   Neden diğer kızların tek derdi eteklerindeki bir sökük , eşit sürülemeyen eyeliner , saçlarının kırık olması ,bronzlaştıkları zaman oluşan mayolarının izleri gibi sorunlar olurken benim hayatım bu şekilde ?

   Bunu kendime asla açıklayamadım . Açıklayamamaya da devam ediyorum .

   Ama ailemin ölmesinin benim suçum olmadığını biliyordum , aynı şekilde arkadaşımın ölmesinin de ... Ama benim suçum olan ve şu an yalnız kalmamın nedeni olan insanlara güvenememe sorunu,ah evet bu kesinlikle kendimin suçu . İnsanların hep kin beslediklerini ve temiz kalpli kimse olamayacağını söyleyerek yaşadım . Bunun yalan olduğunu şu an söylemiyorum ,şu an aynı şeyi düşündüğümü de inkar etmiyorum fakat biraz insanlara güvenseydim şu an arkadaşlarımla birlikte erkeklerden , makyajdan , partimde giyeceğim elbiselerden bahsediyor olabilirdik. Bunun suçlusunun ben olduğumu biliyordum .

   İşte o an hıçkırıklara boğuldum . Yan tarafımdaki kafeye baktım , doğum günlerini kutlayan bir takım arkadaş ve gülüşen el ele tutuşan birçok insan vardı. Ben neden bunları yaşayamıyordum ? Kendimden o an olduğu kadar hiçbir zaman nefret etmemiştim . Şu an yaşadıklarımın benim suçum olduğunu tamamen kabullendiğim an şu andı ve bunu kabullenmek istemesem de böyleydi . Her zaman böyle olacaktı . Üniversiteye başlasam -ki böyle giderse üniversiteyi bile kazanamayacaktım- bile bir daha birine güvenmek istesem bile güvenemeyebilirdim .

   Ben neden böyleydim ? Kimseye karşı güven sorunu yaşamasam da kimseye güvenemiyordum . Hayır bunun mantıklı bir açıklaması yok mu ? Arkadaşım bir sürü insan tarafından terk edildi , aldatıldı ... Kimseye güvenmemesi gereken kişi oyken -ki o herkese güvenirdi bu yüzden arkadaş ortamı vardı beni birçok kez ortama davet etti ama asla gitmedim . Şu an pişmanım- ben neden kimseye güvenmiyordum .

   Ellerimle sırılsıklam gözlerimi sildim ve önce batmak üzere olan güneşe , daha sonra kafeye doğru baktım . Kafeye gidip oturmayı planlıyordum . Bir şeyler söyleyip müzik dinleyecektim . Fakat daha sonra bunu yapmaya cesaretimin olmadığını anladım . Tekrar gözlerim buğulanırken kafamı ellerime gömdüm . Ben asla hiçbir şey yapmaya cesareti olmayan küçük bir kızdım .

   Ben Kim Taeyeon kafeye gidip bir kahve söylemeye bile cesareti olmayan ezik bir kızdım o kadar .

   Ve tekrar bunun benim suçum oluğunu söyleyip durdum kendime , ağladım , denize atlamak istedim .

River Of Tears | BAEKYEONWhere stories live. Discover now