18.

4.4K 490 147
                                    

•••

"Evinden kovdu bir de it." Ayağımın altındaki taşı hızlı bir şekilde ileri ittim. "Hem suçlu hem güçlü, salağa bak ya! Sen kimsin ki! Sen kimsin de beni evden kovuyorsun!"

Hırsımı alamayınca, yerden avuç avuç aldığım büyük taşları rastgele fırlatmaya başladım.

"Salağa bak, sanki başımın çaresine bakamayacağım sensiz! Sen yokken de yaşıyordum!" Parktaki kişilerin beni izlemesini umursamadan avaz avaz bağırdım. Bunların çoğunluğu ise ne olduğunu anlayamamış çocuklardan oluşuyordu.

Evden çıkarken takındığım soğuk ifadem oyundan başka bir şey değildi. Tanrı aşkına! O an öyle sakin kalmak benim için oldukça zordu. Neydim ben? Elde edemeyince kovacağı kölesi mi? Hiç sanmıyordum. Şu zamana kadar kimse onun isteklerine karşı gelmemiş, gelememiş olabilirdi lakin ben asla onlardan biri olmayacaktım. Düşünmeden edemiyordum; eğer beni öpmesine izin verseydim ne yapacaktı? Kollarına alıp, eski sevgilisi gibi sevecek miydi?

Onda kimseyi sevecek yürek yoktu. Kendine bile acıması yoktu o psikopatın.

Bacaklarımı altıma toplayarak, bağdaş kurdum ve taşlardan arda kalmış tozlara öylece bakakaldım. Avucumu biraz sallayarak bir miktar kumun pantolonuma bulaşmasına neden oldum. Siyah pantolonuma düşen toprak, üstümü kirletiyordu ama umrumda değildi. Taşları ayıkladıktan sonra sıkıntıdan toprağı avucum arasında dolaştırdım. Bir avucumdan diğerine boşaltma işlemini bir süre devam ettirdim.

Sağdan sola.

Soldan sağa.

Ta ki elimde hiç kalmayana kadar.

Gerçekten böyle mi olacaktı? Kim Kai'yi ne kadar yıkmaya çalışırsam bir süre sonra bende mi yok olacaktım? Oysa ki bu oyunda sadece o ölmeliydi. Onu tuzağa çeken ben ya da bir başkası değil. Bunu söylememin nedeni, ona her ne yapmış olursam olayım; sonuç olarak benim sinirlenmemdi. Oysa ki mutlu olup bir köşede izlemeliydim. Şimdiki gibi sinirlenip, sinirimi taştan çıkarmamalıydım.

Üstelik ortada kızacağım bir durum yoktu. Bir hafta önce bunu göze alarak söylemiş olmalıydım gitmeyi. Yani; bu benim fikrimdi. Kendi düşüncemle vurulmak ise gerçekten berbattı.

Elime hızla çarpan futbol topuna bir süre bakakaldım. Küçük bir erkek çocuğu önümde ürkekçe belirdiğinde, bakışlarımda her ne görmüş ise hızla aldıktan sonra ardına bakmadan kaçmıştı. Cidden o kadar kötü mü bakıyordum?

"Kyungsoo."

İsmimi duymamla, başımı ağırca sesin geldiği yöne çevirdim. Baekhyun'u görmemle şaşırmama engel olamadım.

"Burada ne işin var?" Hızlı adımlarla yanıma geldi. Avucumun içindeki kumları silkerken, yanıma oturmasını izledim.

"Sana sormalı," dedim onu süzerken. "Buraya yakın olduğumu biliyorsun sonuçta."

"Ah!" Başını onaylarcasına aşağı yukarı salladı ve ellerini hafifçe pantolonuna sildi. "Evet, benim de bir şeyler almam gerekiyordu. Bilirsin hard disktir falan."

Hard disk almak için buraya gelmesinden daha garip bir durum varsa, o da bu kılıkla almış olmaya gelmesiydi. Normalde alışverişe gitmeye bile üşenen Baekhyun'un bu kadar özenli gelmesi ayrı meseleydi. Üstelik doğduğumdan beri Seul'de yaşıyordum. Burada bir teknoloji mağazası olduğundan haberim yoktu. Yine de konunun üstünde durmadım.

Naughty Or Nice // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin