Son... ya da Başlangıç

4.6K 431 119
                                    

Göğsümde sedeften bir çiçek taşırım:

bir büyü bu, hayata karşı yaptırdım

konuşmam artık, kalbini kırdımsa senin

bil ki yanına düştüm.

Birhan Keskin

Son... ya da Başlangıç

Bugüne döndüğümüzde... Sten Diyarına gidenlerin, orada birikenlerin, safir bir kalbe hapsolanların sonrasından bugüne geldiğimizde, Füruz belirdiğinde, yer yarıldığında, gök dirildiğinde, dev bir ateşi içinde saklayan Miae yere yığıldığında... Akmakta olan zaman Ruhbaz hariç herkes için durdu. Ruhbaz o günün geldiğini biliyordu. Mührünün dönmeye başladığını, Zemfira'nın sabırsızca çeperlerini zorladığını, kıyametin dahi akmayı bıraktığını biliyordu. Akasyalar öleli, kırlangıçlar susalı, ışıkkuşları söneli çok, çok, çok uzun zaman olmuştu. Renklerin eğilip büküldüğü görülmüş müydü? Seslerin azalırken çoğaldığı, zamanın akmayı bıraktığı, canavarların ehlileştiği hiç duyulmuş muydu? Oysa oluyordu. Şimdi. Tam da burada. Yalnız o ve Miae bu kıyamete gerçekten aitti. Yalnız o ve Miae bütün canlıların kaderini çizebilirdi. Simsiyah kanatları sırtında genişledi. Ayak bastığı yere ateşten adım izleri bırakarak kadına doğru ilerledi. Ruhbaz arkasından ömürler, ağıtlar, kıyametler sürüklemişti. Ruhbaz arkasından acılar, kahırlar, ölümler sürüklemişti. Artık, binlerce yıllık bilge bir ağaç gibi hiç tereddüt etmeden biliyordu.

"Ejri," diye fısıldadı. Genç kadının gözleri hala kapalıydı. Zayıf solukları, göğüs kafesini kıpırdatmaya yetmiyordu. Yanında diz çöküp başını kucağına çekti. "Ejri, Miaetilra." Eğilip dudaklarını kadının sıcacık alnına bastırdı. "Ejri." (Eski Büyü Dili: Geçti.)

Miae'nin gözleri aralandı. Kırmızının ve yeşilin savaşını gördü, Ruhbaz. Birinin diğerini öldürdüğünü, sonra yeniden var olduğunu, tekrar ölüp, tekrar var olduğunu gördü. Kadının kızıl kirpikleri arasında, yarısı kırmızı yarısı yeşil bir bakış asılı duruyordu. Dudaklarında şefkatli bir gülümseme kıvrıldı. Miae herkesten önce, Ateş'i kendisi öldürmeye çalışıyordu. Dudakları titreyerek aralandı. Konuşmak, anlatmak, söylemek istiyordu. İçindeki bu acı dinsin, bu savaş bir son bulsun istiyordu. Ruhbaz, vücudunda yaşayan bir başka ruh ile savaşmanın nasıl olduğunu anlayabilecek tek canlıydı. Kadın, Ruhbaz onu anlasın istiyordu.

"Ejri," diye yineledi. "Miae."

"Geç..." Kelimeler omurgalarından kırıldı. Yakut kırmızısı güller, Miae'nin gözlerinde belirip belirip kaybolurken, gökyüzünden bulutlar geçip gitmeye, zaman hızla akmaya başladı. "Geç... me..." Gözünden sızan bir damla yanağından sızarak toprağa damladı. "Geçmedi..."

Kadının kırılan kaburgalarını işitebiliyordu. İçine içine akan kanı, damarlarını siyahlaştıran öfkeyi, soluğunu kesen alevleri hissedebiliyordu. Cansızca genç kadının kuzguni saçlarını geriye taradı. Yüzündeki çillere bakarken, tarihin en büyük katliamının nasıl olup da böyle küçücük bir bedeni hapsedilebildiğine şaştı. Miae... Miae masumdu. Miae bir kırlangıç kadar hür ve bir Tanrıça kadar merhametliydi. Bu cılız vücudunda taşıdığı, taşımaya zorlandığı acıların hiçbirini hak etmemişti. Zemfira'nın zehirli fısıltılarını duymazdan gelerek sevgiyle eğilip genç kadının alnına dudaklarını bastırdı. Bu kıyametin bir sonu vardı.

Bir barbar gibi...

Bir barbar gibi kan akıtmalıydı sadece. O ve Miae, yeryüzünden silinmeliydi.

Kızıl Kraliçe 2: Gelincik MevsimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin