Karanlık Zamanlar

6.7K 540 38
                                    

İki gün önce yayınlanan "Bir parçasını sök, al" adlı bölümü okumuş muydunuz? :)



Yukarıda eklediğim bölüm kapağını ben yapmaya çalıştım ama umarım güzel olmuştur. Kafamda canlandırdığım Miae'ye en yakın görüntü bu. :)

Karanlık Zamanlar

Algos yanında cansızca uzanan dostunu uzanıp kollarına çekti. Her tarafı sıyrıklarla ve kesiklerle kaplıydı. Sağ yanağını boydan boya aşan yarasından durmaksızın kan akıyordu. Ne olduğunu bilmiyordu, nasıl bir anda her şeyin bu kadar karışabildiğini anlayamıyordu. Isagal'ın ifadesiz bakan gözlerini yavaşça kapattı ve göz kapaklarına bir çift öpücük bıraktı. Öfkesi adamın içindeki hırsı biliyordu. Başını kaldırıp diğerlerine baktı; herkes harap haldeydi. Dostlarının başında hıçkıra hıçkıra ağlayan onlarca Sten ve Sante vardı. 

Beklemedikleri bu darbe her şeyi alt üst etmiş, bütün o gizli barikatı yıkıp geçmişti. Oysa Miae bekliyordu; biliyordu. Verdiği sözü tutabilmeyi dilerdi Algos. Hatta bunun için canını bile vermeye razıydı ama buradaki bütün canların ona ihtiyacı vardı. Yüzünü öfkeyle koluna kurulaması, gözyaşlarının kesilmesine yardımcı olmadı. İri yarı bir adamdı ama sanki ufacık kalmıştı. Isagal'ın kömür karasına bulanmış yüzünü avuçlarıyla temizledi; onu beş yaşından beri tanıyordu. İlk kez birlikte evden kaçıp Ayza topraklarını keşfe çıkmışlardı. Aşık olduğunu ilk ona söylemiş, bugüne kadar hep onunla omuz omuza savaşmıştı. Ölmesi gereken kesinlikle o değildi. Onun yerine ölebilmeyi dilerdi, Algos. Bütün bu acımasız savaş bitmiyordu madem, dostları yerine her defasında tekrar tekrar ölebilmeyi dilerdi. Hem bu savaş öyle bir bitmiyordu ki, kanı akmamış tek bir sevdiği kalmamıştı. Sığındıkları kiraz ağaçlarının çiçekleri üzerilerine yağmaya başladı. Pembe bir yağmur yağıyormuş gibi görünüyordu. Eğer böylesine canı acımasa, hayatı boyunca gördüğü en güzel manzaranın bu olduğunu fark edebilirdi. Ama işte, orada, dostlarının kucağında yine kendi dostları yatıyordu. Kendi kucağında dostu yatıyordu. Cansızca.

"Yaralanmışsın."

Sierra'nın sesiyle gözlerini güçlükle göğsünü delen manzaradan çekebildi. Omzundaki sızı, ancak o zaman kendi belli etti. Sanki kemiklerini kırmışlar ve etini olduğu gibi sökmüşlerdi. Isagal'ın yüzünden çektiği ellerinden birini sol omzuna bastırdı. Kanın elini gıdıklayan sıcaklığını hissettiğinde suratını buruşturarak "Sanırım," diye yanıtladı. Elini omzundan çekerken yarasını pek de önemsemedi. Bu savaş bitene kadar aldığı ne ilk ne de son yaraydı bu. Bakışları kızın endişe dolu yüz hatlarında gezindikten sonra kırçıllı bir ses tonuyla sordu: "Diğerleri ne durumda?"

"Toparlanmaya çalışıyorlar." Sierra boynundaki atkıyı çıkarıp adama uzattı. "Yarana bastır. En azından yaranı tedavini edene kadar kanamanı durdurur." 

"Bu kadarcık bir yara beni öldürecek değil." Gözlerini kuruladı ve tekrar kucağında yatan dostuna baktı. "Ölülerimizi gömüp bir an önce buradan ayrılmalıyız."

"Çok fazla yaralı var. Yer değiştirmemiz zor olabilir." 

Algos insanı tedirgin eden bir homurtuyla yanıtladı. Yıllar içerisinde neşesinden tamamen sıyrılmış bakışları, kızın kir içindeki yüzünde gezindi. Boynundaki kesikten akan kan üzerindeki bordo pelerin tarafından emiliyor ve pelerin ile kanın rengi en sonunda ayırt edilemeyecek bir şekilde birbirine giriyordu. "Yeniden saldıracaklar," dedi katı bir sesle. "Burada durursak yem oluruz."

Kız sessiz kalarak, onaylarcasına başını salladı. Bu ihtimalin o da farkındaydı. Yaralılara aceleci bir bakış attıktan sonra atkısını adamın burnuna dayadı. "Yarana bastır," diye yineledi. "Ben diğerlerine haber vereyim."

Kızıl Kraliçe 2: Gelincik MevsimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin