Kutsal Kan (Part 1)

4.3K 468 23
                                    

Şarkımız, uzun zamandır keyif alarak dinlediğim şarkılardan biri: London Grammar - Strong :) Keyifli okumalar dilerim.

Kutsal Kan

Algos, Miae'nin askerlerin kolunda sürüklenişine, aşağılık bir suçlu gibi halkın arasından yuhalanarak geçirilişine şahit olsaydı kıyamet daha o an adamın ellerinden koparak yeryüzüne dağılırdı.

Daha o an, henüz genç kadın son sevgi kırıntılarını da Luna'nın hayal kırıklığına boğulmuş gözlerinde kaybetmeden çok önce dağılırdı.

Böylece belki de hak ettiğini bulurdu yeryüzü. Gerçek bir gazap; sevilmiş sevilmemiş ayırmadan; günahlı günahsız demeden; iyi kötü dinlemeden herkesin üzerine çökerdi.

Hem böylece Miaetilra da, Algos'un binlerce kilometre ötesinde, alev alev yeryüzüne çakılıyor olmazdı.

Miaetilra yanmazdı.

Oysa olmamıştı. Belki de iyi ki de olmamıştı. Miaetilra bir diğer sevdiğinin daha gözleri önünde öldürülüşüne tanık olmayı kaldıramaz; gerçek bir ölümlüye dönüşürdü.

Sahi! Belki o zaman hala bir kalbi varken ölürdü.

Böylesi daha mı iyi olurdu?

Belki de...

Çünkü böylesi, koşulsuzca seven ve sahiden sevilecek kadar yüce gönüllü olmuş Mi'nin, kızıl saçlarında yeşeren dallara daha çok yakışırdı.

Çünkü böylesinde; kararmamış, kalbi bu kadar kırılmamış, canı böylesine yanmamış olurdu. Böylesi, imkansız ve olağan dışı olurdu.

Böylesinde kadın, Algos'un ona beslediği bu şiddetli sevginin büyüklüğüne tanıklık etmiş olurdu. Unutulduğunu ve terk edildiğini düşünmezdi. Hiç kimse yokken, adamın onun için durduğunu, onun için savaştığını bilirdi. Hiç kimse yokken geceleri kulağına fısıldayan sesin, ona ait olduğunu, boynuna asması için verdiği kızıl kırlangıcın bir tılsım, diline ansızın düşen eski bir şarkının Algos'un bas bariton sesiyle kırlangıca mırıldandığı şarkılardan biri olduğunu bilirdi.

Oysa şimdi bilmiyordu.

Oysa şimdi bilmesi hiçbir şeyi değiştirmiyordu.

Algos kanla yıkanan meydana bakarken, sarayın aydınlığına doğru koşuşturan kalabalığı görebiliyordu. Uyanan yeryüzü canavarlarının içinde, üstü başı başkalarının kanına bulanmış olarak dikiliyordu. Canavarların, çocukları, el ele tutuşup dualar mırıldananları, hatta hayatında bir kere de olsa birisi tarafından sevilebilecek kadar büyük bir iyilik yapmış olanları atlayışına tanıktı. Anne sevgisi yeter miydi bu kurtuluş için? Sanmıyordu. Miaetilra daha başka, daha derin, daha koşulsuz, daha içten bir bağlılık için kırmıştı mührü. Ruth'a beslediği, Füruz'a, Luna'ya, Azel'e hatta belki de ona beslediği gibi büyük ve sadakat dolu bir sevgi için... Yeryüzü sarsılırken düşecekmiş gibi sallandı. Tam o anda gördü, onu korumaya çalışan askerlerin arasında saraya girmek üzere olan Ergan'ı.  Asasından önce öfkesini avuçlarına alarak koşmaya başladı.

Katliamların, karanlıkların, kıyametin tam ortasından geçti.

Ulu Tua biliyordu ki; adam iyi bir niyetle dostu olmamıştı Miae'nin. Onda olan karanlığı ucundan görerek, onu kendilerinden biri yapabileceğine inanarak ona yanaşmıştı. Tanık olduğu karanlığın büyüklüğüne saygı duyarak, hatta çoğunlukla karanlığın kendisinden korkarak... Sonra sonra... Genç kızın barındırdığı aydınlığa daha çok kapılmıştı. Onun koşulsuzca sevmesindeki o yücelik -ya da belki de tanrısallık- Algos'u kendi karanlığından yavaş yavaş sıyırmıştı.

Kızıl Kraliçe 2: Gelincik MevsimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin