ZEHİR

1.3K 91 11
                                    


Annem olanları anlattı. Bense dinlemeyi sürdürüyordum.

"Elif, ya erken gelmişlerse neden kestirip atıyorsun?" iyice kulak kesilmiştim.

"Efsun anlamıyorsun, daha zaman var ve onun o özelliğe sahip olduğunu nerden bilebiliriz ki ?" bu ne demek oluyordu şimdi.

"Ama bizimkiler ayaklanmaya başladı. Sen normal bir insan olduğun için anlamayabilirsin, belki de senin dediğin gibidir. Babasının özelliklerini taşımıyordur ama bunu anlamamız için ona her şeyi anlatmalıyız. "

"Efsun, bu Yusuf kadar kolay olmayacak. Hem daha on sekiz değil. Gördün Yusuf zor toparladı kendini. "

"Eğer bunu söylemezsen onsekizine girer girmez bizden önce davranacaklar. Ya onlarsa, ya zarar verirlerse?"

"Şşşşşşşşşş. Duyacak şimdi, bağırma, bunları yarın konuşuruz... Ama Yusuf yok, kim koruyacak onu? Efsun, korkuyorum, benim de elimden bir şey gelmiyor. Onu da kaybedemem!" 

Beynimden aşağıya kaynar sular döküldü resmen. Diğer cümlelerini anlayamadım, zaten duyduklarımı hazmedememiştim. Kafam karışmıştı. Yusuf doğru söylüyordu. Ama konu neydi? Babam neydi? Ben neden bu kadar önemliydim? Yoksa beni de mi öldüreceklerdi? ulan anormal insan nasıl oluyordu da benim normal insan olma ihtimalim oluyordu. Terliyordum, bu yaşadıklarım bana çok ağır gelmeye başlamıştı. Beni öldüreceklerse neden şimdi bu akşam yapmadılar ki? Benim farkında olmadığım özelliğim ne? Ben nasıl kendimi koruyacağım? Bana niye hiçbir şey söylenmiyor? Bu sorularla gözlerim kararıyordu. Yerden kalktım. Her yerim ağrıyordu. Annemlere bunu sormam lazımdı. Yalpalayarak kalktım, elim ayağım titriyordu, vücudum benden bağımsızdı. Merdivenleri hızla indim. Hemen mutfağa girdim. Annemler ben gelince fısır fısır konuşmayı kestiler tabii, hemen bana döndüler annem korkarak bana bakıyordu.

"İdil ne oldu sana böyle? Yüzün bembeyaz, çenen şişmiş!"

Hemen aynanın karşısına geçtim. Karşımdaki ben değildi, kesinlikle o ben değildim. Gözlerim küçülmüş, kanlanmış, göz torbalarım ağlamaktan şişmiş. Yüzüm bembeyaz, çenem mordu ve bir portakal büyüklüğünde şişmişti. Elim ayağım boşaldı. Annem hemen montumu alıp beni dışarıya çıkardı. Etrafı kolaçan etti. Hemen arabaya bindik. Efsun abla da bizimle geldi. Annem iyice korkmaya başlamıştı. Hemen Efsun teyzenin kocasını aradılar. Ne olduğunu bilmiyordum ama artık annem benim kafayı yemediğime inanmaya başlamıştı. Bu da beni sevindiriyordu, hem de o haldeyken bile.

Gözlerim kapanıyordu, sanki bir zehir salmışlardı vücuduma ve beni çökertiyordu. Aklıma Yusuf geldi, neden gitmişti, ona ihtiyacım vardı ve bu olanları ona sormam gerekiyordu. Bana tek yardım edebilecek kişi oydu. Annem bana bunları anlatmayacaktı. Efsun ablaya 'daha zamanının gelmediğini' söylemedi mi! Annem hızla arabayı sürerken Efsun abla da başımı dizlerine koymuş, beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Neler olduğunu anlayamıyordum. Annem ağlıyordu. Efsun abla güçlü durmaya çalışıyordu ve arada ondan bağımsız hareket eden göz yaşlarını siliyordu. Her şey yavaşlamaya başladı ama yavaş yavaş yolların  aydınlandığını görebiliyordum. Demek ki hastaneye geliyorduk. Gözlerim kapanmaya başladı, göz kapaklarım ağırlaşıyordu. Ama her şeyi anlıyordum. Annem bağırmaya başladı. Birileri beni kucaklayıp sedyeye yatırdı. Hastanenin ışıkları gözümü alıyordu. Nefes almakta zorluk çekiyordum. Hemen bir doktor geldi başıma bense kendimi kaybetmemek için zor tutuyordum kendimi sanki ölecektim bu kadar hissizliğmin başka bir anlamı olamazdı...

KATİLİMİN KOLLARINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin