UÇURUM

1.7K 92 7
                                    



"kemerini bağla. Elif ablaya hesap vermek zorunda bırakma beni"

dedi ve gülümsemeye çalıştı havayı yumuşatmak için. Bende hafiften gülümsedim.ama bir şey demedim kemerimi bağladım ani bir hareketle araba ileri doğru fırladı.direksiyonu tutan kolunu tuttum korkudan

"yapmasana böyle şeyler deli misin" dedim gülümsedi. Ama yavaşlamadı yine çok hızlı gidiyordu nereye gittiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Uzunca bir sessizlik oldu sinir bozucu bir sessizlik. Bana çevirdi kafasını ben ona bakınca yeniden yola döndü.

"e nasılsın" dedi sanki konuşacak başka bir şey olmamış gibi belli ki konuya girmeye korkuyordu bende o kadar insafsız değildim. Ona uydum.

"üşüyorum ama iyiyim" dedim "ya sen"

"bende iyiyim keşke okulun orada bekleseydin beni, okulun oradan dolanarak geldim belki yolda sana rastlarım diye" dedi. Ve kaloriferi ısısını daha arttırdı.

"arabayla geleceğini bilmiyordum. Sahi, bu araba kimin."

"kiraladım."

"kiraladın mı ama daha 17 yaşındasın kimin ehliyetini çorladın bakıyım ?" dedim şaşkınlığımı saklayamayarak.

" tanıdıklarım var sorun olmuyor" dedi. Umursamaz gıcık bir şekilde.

Bu tavrına alışamamıştım Yusufun, ne ara bu kadar değişmişti. O değişmeye başladığı gün bana da farklı davranmaya başlamıştı ama bunun nedenini çözememiştim. Cevabını bilmediğim sorulara karşın Yusuf un yanındayken çok huzurluydum güvendeydim hiç olmadığım kadar.Ne salaktım ben yaa...

" nereye gidiyoruz peki ben bu yolları bilmiyorum" hiç cevap vermedi sanki hiç soru sormamışım gibi önüne bakmaya devam etti. Ama gerçekten bilmiyordum beni bildiğin dağa kaldırıyordu bu çocuk hadi hayırlısı diyip olası durumlar için kaçma planları yapmaya çalışırken zaman geçiyordu ve 10 dakika sonra gelmemiz gereken yere gelmiş ve arabanın durmasıyla o muhteşem manzarayla karşılaştım. Aman Allah'ım bu nasıl bir yerdi? Gözlerim büyümüştü şaşkınlıktan yüzümün şekli değişmişti nefesim kesilmişti resmen Yusuf'u unutup hemen arabadan fırladım. Arkamdan Yusuf'ta geldi.Tiz iğrenç bir sesle,

"Yusuf burası ne muhteşem bir yer ne kadar güzel neresi burası" dedim.

Çok şaşırmıştım hayatımda resmini bile görmediğim bir manzaraydı bu. Bulunduğumuz yer ağaçlık ve ıssızdı ve benim bulunduğum yer ise çok yüksek bir uçurumdu ve uçurumun etekleri denizle birleşiyordu. Deniz kıyıları kayalıktı oradan düşsem parçalarım bile bulunmazdı. Nefes kesici bir yükseklikti bu. Deniz ise kabarmıştı rengi siyaha dönüktü ufukta kara bulutlarla buluşmuştu. Karga olduğunu düşündüğüm kuşlar uçuyordu gökyüzünde rüzgar esiyordu ama soğuk yoktu bizim okuldaki kadar. Sırtımda bir şey hissettim dönüp baktım Yusuf üstüme pelüş bir battaniye atıyordu.

"üşüme" dedi sonra oda manzaraya baktı az önceki sorumu cevaplıyordu şimdi.

" Muhteşem değil mi bu manzarayı daha önce görmediğine eminim buraya her geldiğimde sanki ilk defa görüyormuşum gibi oluyorum" Yine yarım cevaplıyordu sorularımı ama üstünde durmadım. Telefonumu çıkartıp kamerayı açtım . bu muhteşem manzarayı kaçıramazdım. Fotoğrafı çekmeye başladım o anda telefonumu Yusuf a verdim beni çek dercesine yüzü düşmüştü rahatsız olmuş bir tavrı vardı ama yinede beni kırmayıp birkaç fotoğrafı çekti.

"arabaya binelim mi artık bak yüzün kıpkırmızı oldu soğuktan" dedi bende çaresiz

"tamam" dedim arabaya yöneldik. Ama manzaradan alamıyordum gözlerimi ne kadar büyüleyiciydi. Kendimi topladım ve lafa başladım.

" Dün gece..." dedim konuşamadım sözcükler beni boğdu sanki devam edemedim.

"dün gece için özür dilerim" dedi kısık bir sesle yere eğmişti yüzünü.

"bana doğruyu söyle artık Yusuf neden söyledin öyle.... bak artık hiç huzurum kalmadı lütfen doğruyu söyle de bende ona göre bir şey yapayım."

"söyleyemem idil... ama lütfen dediklerimi yap o dershaneden de o çocuktan da uzak dur. Eğer ona karşı bir şey hissetmeye başlarsan o anda benim yapabileceğim bir şey kalmaz ben seni kaybetmek istemiyorum sen benim için çok değerlisin bunu bize yapma"

"bak yine bunu yapıyorsun yeniden cevap vermiyorsun soruma anlamıyorum dediklerini! lütfen anlatır mısın? nereden tanıyorsun onu? ne yapabilir bana? sen niye koruyorsun beni? kim dedi bunları? ve n..." dediğimi bitirmeden susturdu beni.

"idil! anla beni... bak söyleyemem bunu ama sen benim dediklerimi yap."

"Yusuf beni korkutuyorsun benimle ilgili bir konu var ama sen bunları anlatmıyorsun bana.bunları bilmem benim en doğal hakkım."

"ilerleyen zamanda her şeyi öğreneceksin sadece zamana ihtiyacın var yılbaşından sonra her şeyi öğreneceksin on sekizini bekle." Soru dolu gözlerle baktım yüzüne ne demek istiyordu bu şimdi.devam etti.

"elinden geldiği kadar ondan uzak durmaya çalış gözlerine bakma"

"dur bir dakika gözlerine bakma mı" susuyordu bir şeyler söylemekten korktuğu için.

"cevap versene Yusuf ?" hala susuyordu bu da beni deli ediyordu.

"artık seni evine bırakayım" dedi en sakin tavrıyla.

"hayır eve falan bırakmayacaksın bana her şeyi anlatacaksın başka çaren yok bak.... Yusuf susup durma lütfen bir şey söyle neden yapıyorsun bunu bana neden?"

bağırıyordum farkına varmadan ağlamaya başladım oda gaza bastı tekrardan deli gibi araba kullanıyordu yavaş olması için bile uyarmadım onu ama daha sonrasından aniden yavaşladı sağa çekti ve hızla benim sağ tarafıma uzanıp emniyet kemerimi tuttu gözlerimin içine baktı kemeri iyice kendine doğru çekti yerine taktı ve bunu yaparken gözleri gözlerimden bir saniye bile ayrılmadı elini yüzüme getirdi. Göz yaşlarımı sildi.kısık bir sesle

"ağlama" dedi.

"bana güven ben seni hep koruyacağım sadece iste ve hiç korkma bunu yaptığın sürece her zaman yanındayım ve sana olanları anlatabilmem için bir fırsat doğar senden tek istediğim önümüzdeki haftaya kadar tek başınasın ve kendini koruman lazım Salı günü geleceğim" yine anlamamıştım ama sormayacaktım nedenini yine anlatmayacaktı ve ben yine ona kafa atma isteğiyle dolacaktım

"tamam" dedim gözlerimden yaşlarıma hakim olamayarak. Yine devam etti.

"ama seni koruyan tek ben değilim tabii yine de dikkatli ol." Kafamı salladım yine sonra tekrar o havalı haline dönmüştü. Torpido gözünden mendil kutusunu çıkartıp kucağıma attı. Sesini de gürleştirip bir abi edasıyla"hadi bakalım sil şu gözlerini ağlamak yok" gülümsedim hafifçe.

Radyodan güzel bir şarkı açtı. Yeniden gaza bastı diğer arabaları geçerek son sürat gidiyorduk. Bu çok hoşuma gitmişti. Müziğin sesi ve hız bana o kadar iyi gelmişti ki bir sağa bir sola gittiğimizde dayanamayıp kahkahaya boğuluyordum. Az önce konuştuklarımızı unutmuştum. Hatta bu kadar hızlı gitmekten bile korkmuyordum çünkü Yusuf yanımdaydı bana güven veriyordu.nihayet bizim sokağa gelmiştik.teşekkür edip arabasından indim içeri girene kadar bana baktı ve kapıyı kapadığım an gaz sesini duydum ne değişik bir çocuktu bu...

KATİLİMİN KOLLARINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin