"Gitti." Annem kollarını bedenime dolarken gözlerimden akan acı çığlığı durduramadım. Üzerinde ki gömleğe damlayan göz yaşlarımla bedeni kasıldı. "Ağlama annem, ağlama güzel oğlum. Bak canım yanıyor benim." hıçkırıklarım büyürken kendimi tutamadığım içim milyonlarca küfür savurdum erkekliğime. Durduramıyordum... Sevdiğim kadının gidişine döktüğüm yaşlar beynimden emir almıyordu. "Fırat kalk abi eve bırakalım seni." Merih yanıma gelip koluma girdiğinde diğer koluma giren Rüzgar ile ikisi zorlanmadan kaldırdı bedenimi bütünleştiğim mermerden. Bir ölü gibi bindiğim arabamın sürücü koltuğuna oturan annem arabayı çalıştırıp evin yolunu tuttu. 


*


"Fırat, çıktın mı oğlum." Annem kapını ardından seslenmeye başlayalı yaklaşık iki dakika olmuştu. Odamın kapısı kilitliydi. Duşa gireceğimi söyleyip odama kapanmıştım. Bedenimden çekilen yaşam enerjisini toplayabileceğimi sanmıyordum. Şu an kolumu kaldıracak halim dahi yoktu. Sabaha kadar içmek, içmek, içmek dışında yapılacakların listesi sıfırdan azdı. Aynalı konsola doğru yürüyüp bir şişe içki alabilmek için yaklaşık dokuz adım atmam gerekiyordu ve oraya kadar gidip gidemeyeceğimden emin değilim. Sırt üstü yattığım yataktan kalkıp İçkileri zulaladığım yere gittim. Her bir adımım ile ruhumu ardımda bırakmış gibi hissediyordum. Konsolun önünde duran pufa oturup dolabın kapağını açtım. İlk gözüme çarpan şişeyi kavrayıp kapağını açtım. Yakıcı bir şeylere ihtiyacım vardı. İlk yudumdan boğazıma yerleşen yakıcı tatla Absinthe'ı seçerek ne kadar doğru bir karar verdiğimi anladım. 



İçki ne kadar yakıcı olsa da her yudumda büyüyen kalp ağrım bir türlü tükenmiyordu. Boğazıma yerleşen acı aşağılara inmiyor konumunu koruyordu. Pufun üzerine yayılıp kafamı komodine çevirdiğimde parfüm şişemin altına sıkıştırılan kağıda baktım. Kimden olduğunu adım gibi bilsem de elime alıp okumak istedim. Varlığını hatırlamaya o kadar ihtiyacım vardı ki... Bu çölde susuz kalmak gibi bir şeydi. Ya da kutuplarda üstsüz kalmak. Bedenimin her bir noktasında izi vardı. 


Günaydın, odunumsum. Okula geç kaldım. Gitmem gerekti, bir güne gözlerine bakmadan başlamak can sıkıcı. Akşam geleceğim. Seni seviyorum.. xx 



Kelimeler boğazıma dizilirken bedenimde bıraktığı kağıt kesiklerinden sızan öfkeyle elimde ki şişeyi duvara geçirdim. Eş zamanlı olarak yükselen hırlamayla karışık çığlığım canımı yakıyordu. Bu ben değildim değil mi? Benim güçlü olmam gerekiyordu. Ayağa kalkıp odanın kapısına yürüdüm. Kapıyı açıp hole çıktığımda kapının önünde gözü yaşlı annem ve kız kardeşimi görmek utandırmıştı. Onlar beni ilk defa böyle güçsüz görüyordu. 


*


"Fırat! Yeter artık çık şu odadan! İki gündür bir şey yemiyorsun!" İşte son iki günü özetleyen bir yakarış. Annem iki gün boyunca yarım saat aralıklarla çalışma odama gelip kapıyı çalıyordu. Kendimi bu odaya kapattığımdan beri yaptığım tek bir şey vardı. O da aşığı olduğum yüzü portrelemek. Zihnime kazdığım her bir detayı tek tek işlerken bir saniye bile gözümü kapatmamıştım. Ne bir yemek ne de bir damla suya ihtiyacım yoktu o varken. Tüm hücrelerimle doyuyordum onu izlediğim anlarda. Dudaklarının kıvrımından, kirpiklerinin her zerresine kadar resmetmiştim. Artık evimin en güzel yeri, en güzel şeyle süslenmişti. Sevdiğim kadınla. Gözlerini çizerken sert darbeler atmamıştım, bilerek. 

KARAMELİN RÜYASI [ TAMAMLANDI ]Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang