#ÂM 8. Bölüm •Hain gagalı papağan•

26.3K 1.4K 56
                                    


"Aşk denen şey bazen yürür, bazen uçar bazen koşar biriyle birlikte; bir başkasıyla ölümcül yürüyüşe çıkar; üçüncüyü buzdan heykele çevirir, dördüncüyü atar alevlerin içine. Birini yaralar,öldürür ötekini. Aynı anda çıkıp sönen bir şimşeğe benzer. Geceleyin saklar şafakta zapt edilecek kaleyi, çünkü; dayanacak güç yoktur karşısında"

-Zülfü Livaneli - Kardeşimin Hikayesi

Bölüm Şarkısı: Kolpa / Nasıl Öğrendin Unutmayı

~~~

"Geç kalıyoruz!"

"Her şey tamam mı?" Cennet çantasına göz attı.

"Evet belgeler yanımda. Ay çok heyecanlıyım!"

Ali karşısında sevinip, el çırpan minik kadına bakıp başını iki yana sallayarak gülümsedi. Sevdiğini sanıyordu ancak bilmiyordu ki o aslında sevdalıydı.

Kapıyı kilitleyip fırına doğru ilerledi yeni çift. Ali, babasından kalan fırını işletiyordu ve neredeyse bütün mahalle her sabah onlara gelirdi.

Ali fırının kapısına geldiğinde aklına gelen şeyle eliyle alnını ovuşturdu.

"Anahtarı evde unuttum!"

"Ben aldım!" diye şakıdı Cennet, incecik sesiyle.

Ali, yavaşça arkasını dönerken elindeki anahtarı sallayan küçük kadına baktı gülümseyerek. Doğru ya, artık evliydi. Karısı vardı.

Gülerek anahtarı alıp kapıyı açtı ve geçmesi için Cennete yol verdi. Cennet içeri geçerken derince bir nefes aldı. Mis gibi kokuyordu içerisi.

"Sen burada bekle, ben kasadan para alıp geliyorum," diyerek içeri geçti Ali.

Cennet'in gözü ise tezgahın arkasında duran çerçeveye takılı kaldı. İçi burkulurken kalbi dört nala çarptı. Daha önce hissedemediği bir kıskançlık hissiyle kaplandı yüreği.

Çerçevede Ali, genç ve güzel bir kıza sarılmış, gülümsüyordu.

***

"İyi misin?"

Ali'nin sorusu üzerine başını kaldırdı Cennet.

"Ş-şey, evet. Neden iyi olmayayım ki?"

"Sabah gayet mutluydun. Şimdi somurtuyorsun?"

Otobüs durduğunda Cennet durağa bakıp Ali'yi gömleğinden çekerek indi.

"Bu durakta inmemiz gerekiyordu da. Af edersin..."

"Önemli değil, anlat bakalım ne sıktı canını?"

Yan yana yurda doğru yürürlerken derin bir nefes aldı genç kadın.

"Ben, sen para almaya gittiğinde bir şey gördüm..."

"Ne gördün?"

Boğazını temizledi Cennet. Nasıl söyleyecekti ki?

"Bi-bir fotoğraf vardı tezgahta. Bir kıza gülümsüyordun. Yani şey işt-"

"Sen beni kıskandın mı bakayım?"

Ortaya damlayan Ali, heyecanlanmıştı. Bilirdi, seven kıskanırdı.

"Ha-hayır! Yani şey off kim o kız yaa?!"

Ali kahkaha atmak istedi. Sarıp sarmalamak istedi minik bedeni. Öpmek istedi kıp kırmızı yanakları.

"Oya o kız."

Cennet afalladı.

"Oya mı?"

"Hıı."

"Ben, şeyy, öylesine sordum ki zaten. Ne kıskanacağım ki seni sanki!"

Tabi canım, diye düşündü içinden Ali. Neden kıskanasın ki...

Yetimhaneye geldiklerinde içeri girmeden durdu birden Cennet. Ali, Cennet'in durduğunu fark ettiğinde hızla arkasını dönerek soran gözlerle baktı karısına.

"Eğer istemiyorsan yapmak zorunda değilsin. Yani şey, ne bileyim çocuk bu. İhtiyacı olur, masrafı olur, ben alırım. Sana yük olmayız. Ecmel'i görsen seversin. Çok tatlı bir kız ve- hey! aslında gördün! Okula gelmiştin Oya'yı görmeye, işte o gün bana sarılan kız Ecmel. Neyse yani eğer send-"

Lafını kesen iri el ile korkuyla geri çekildi Cennet.

"Do-dokunma lütfen..."

"Özür dilerim. Ama ben varken evin hiçbir ihtiyacını sen almayacaksın. Bana kalırsa çalışma bile bence. Ayrıca Ecmel de sen de bana yük falan değilsiniz. Bu laflar bir daha çıkmasın o güzel ağzından."

Cennet utançla başını sallarken kapıyı aralayıp içeri girdi.

"Kimse var mı?"

Arka odadan çıkan orta yaşlı kadın Cennete kısa bir bakış attı.

"Ne vardı?"

"Şey, ben Mualla hanım ile görüşecektim."

Kadın eliyle tam arkasında duran kapıyı gösterip, umursamazca işine dönerken Ali ile bakışıp odaya doğru ilerlediler.

"Merhaba," diyerek selamladı kadını Cennet.

Mualla hanım, karşısında gördüğü surat karşısında şaşkınlıkla kaşlarını havaya kaldırdı ve itici bakışları kendisine bakan iki çift gözlere dikti.

"Burada ne işin var senin be? Sana evli olmayanlara çocuk yok dediğimi hatırlıyorum?"

"Şey, ben Ecmel'i almaya gelmiştim. Bu da evlilik cüzdanım ve eşimle benim kimliklerimiz." diyerek çantasında dünden hazırladığı evrakları çıkardı.

Kadın, şaşkınlıkla dosyaya ve karşısında duran kıza bakarken ne yapacağını şaşırmıştı. Evlilik cüzdanını aralarken, veriliş tarihinin dün olduğunu görünce şaşkınlığı hat safhaya ulaştı.

"Ecmeli evlat edinmek istiyorum!" Cennet öfkelenmeye başlamıştı ancak Ali'nin keyfi yerindeydi. Bu kız sinirlenince ne kadar tatlı olduğunun farkında mıydı?

"İşlemleri halledeyim, yarın gelir alırsınız. Şu an uyuyor zaten."

Kadının aksi sesi ile omuzlarını silkip, masada duran kimlikleri ve evlilik cüzdanını alarak çıkışa yöneldi. İyi ki maddiyat ve soy ile ilgili belgeleri daha önceden doldurmuştu. Yoksa birde bu kadınla tekrardan uğraşmak istemiyordu.

***

Ali, sessizce çay demleyen Cenneti izliyordu. Aklında dönüp duran sorulara daha fazla katlanamayacaktı.

"Cennet..."

Arkasını döndü kadın.

"Efendim?"

Küçük kadının uysal sesi ile gözlerini kırpıştırıp ellerini ovuşturdu Ali.

"Neden?" dedi pürüzlü bir sesle. "Neden erkeklere dokunamıyorsun?"

Cennet duyduğu soru karşısında afallasada hemen kendini toparladı ve arkasını dönerek dolu gözlerini kırpıştırdı. Çayın altını kısarak demini tuttu ve tekrar arkasını dönerek Ali'nin gözlerinin içine baktı.

"Sanırım kocamın bilmeye hakkı var."

Kocam kelimesi, Ali'nin yüreğinde tarifsizce bir mutluluğa sebep olurken yavaşça ayağa kalktı.

Cennet iki çay bardağı çıkarıp, tavşan kanı çayı doldururken hafifçe gülümsedi.

"Şey, seninle karşılıklı çay yudumlayıp, ilk karı koca sohbetimizi edelim mi?"

Ali, heyecanla kafasını sallarken, Cennet tepsiyi alıp oturma odasına doğru ilerledi. Ali tam odaya girdiğinde odada yankılanan ses ile Cennet yerin yedi kat dibine girmek istedi.

"Cennet Ali'yi se-vi-yor! Gak gaak! Se-vi-yoor! Gaak, gak gaaak!"

Ali, umut ve mutluluk dolu gözlerle Cennet'e dönerken, Cennet ise Ahcen'e sövüyordu.

"Seni hain gagalı papağan!"

Âşıklar Mahallesi *TAMAMLANDI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin