#ÂM 3. Bölüm •Mucize'ye tutulan Ali•

35.1K 1.8K 313
                                    

Merhaba:) Sizlere bir tavsiye vermek istiyorum. Kalemine hayran olduğum ve kurgularına bayıldığım @busraysinx 'in yazdığı "Küçük Kara Balık" ve "Ulaşılmaz" serisini şiddetle tavsiye ederim.

"Hayat bu, hayat, kimi ölür kimi doğar, kimi evlenir. Biz de boyuna yaşlanıyoruz. Değil yıllar, günler bile birbirine benzemiyor. Ne iştir bu. Keşke bugün tıpkı dün gibi , dün de tıpkı yarın olsa, ne güzel olurdu.. İnsan düşündükçe kötü oluyor..."

Ivan Aleksandroviç Gonçarov - Oblomov

Bölüm Şarkısı: Model / Yalnızlık Senfonisi

~~~

Genç kızın üzerinde tatlı bir yorgunluk vardı. Tam 6 çeşit yemek yapmış, üzerine tatlıyı bile koymuştu. Şimdi sırada çayı demlemek vardı.

Kısa bir süre bir sonra çalan kapı üzerine ellerini üzerindeki mutfak önlüğüne silip hızla kapıya koşturdu.

Kapıyı açtığında karşısında bal gözlü adamı beklemiyordu elbette.

Yanaklarına pompalandı bütün kan.

"Ş-şey, buyrun?"

Adam ise düşünüyordu. Bir önlük, bir kadına nasıl bu kadar yakışabilirdi?

"Annemler buraya mı geleceklerdi?"

"Yürek teyzeler mi?"

"Evet."

Sesi net ve toktu adamın. Kesin konuşuyordu.

Dahası vardı, Oya'nın ağabeyi miydi bu adam?

Adam kıza dikti gözlerini. Cennet kapıdan çekilmediğini fark edince kızarmadan morarmaya geçerek telaşla çekildi kapıdan.

Adam içeri geçerken Cennet vestiyer dolabından babası için getirdiği terlikleri alıp eğildi ve adamın ayak ucuna bıraktı. Göz göze geldiklerinde bakışlarını kaçıramadı genç kadın. Adamın ona bakışları değişmişti sanki. Daha... Farklı bakıyordu.

Cennet, utangaçça gülümseyip mutfağa kaçmıştı bile. Acaba Oya ne zaman gelirdi, yüzü hâlâ alve alev yanıyordu ve içeri gitmek istemiyordu.

Ancak ayıptı. İçeride misafir varken içeride durmak olmazdı. Ayaklarını sürüyerek salona gitti.

"Şey, çay alır mısınız beyefendi?"

Adam olumlu anlamda başını salladı.

Cennet mutfağa girdiği anda gülümsedi. Çay koksuna bayılırdı. İki bardak çıkarıp tavşan kanı çay doldurdu. Kendi bardağına bir dilim limon atıp tepsiye yerleştirdi. Fırının kapağını açıp bez yardımıyla tepsiyi çıkarıp kurabiyeleri tabağa dizdi. Daha sonra salona ilerledi korkak adımlarla.

Tepsiyi kanepenin üzerine bırakıp, minik sephalardan aldı ve adamın önüne koydu. Adamın bakışları üzerindeydi, hissediyordu. Yanakları tekrar pembeleşirken tepsiyi adamın önüne koyduğu sepha'nın üzerine bıraktı ve kendi çayını alarak karşısındaki tekli koltuğa oturdu.

İçeride tek bir kelime dahi konuşulmazken, iki kişi de sessizce çaylarını yudumluyordu. Can kurtarıcı kapı zili, duvarlarda yankılandığında kız hızla çayı masaya bırakıp kapıya koşturdu.

Elinde poşetle Yürek teyze ve Sinsice sırıtan Oya göründüğünde derin bir rahatlamışlık hissiyle kaplandı Cennet. Evinde tek başına bir erkekle -henüz tanımadığı bir erkekle- bulunmaktan fazlasıyla tedirgin olmuştu ve aynı zamanda utanmıştı.

Kapıyı araladığında üzerine tabir-i caizse atlayan Oya ile şaşkınca gülümsedi Cennet.

"Ağabeyimi göndermiştim, geldi değil mi?"

Genç kadın olumlu anlamda başını salladı. Oya içeri geçerken Cennet, Yürek teyzeyi kucaklayıp öptü ve önüne terliklerini koyup koluna girerek içeri geçmesine yardım etti.

Oya ile Yürek teyzesine çay ve kurabiyelerden ikram ettikten sonra yerine oturdu ve konu açılmasını bekledi. Çünkü kendi çok çekingendi ve bu konularda pek iyi sayılmazdı.

"Kaç kardeşsiniz?" Bu soru Oya'dan gelmişti. Meraklı bir kızdı sanırsa.

Gülümsedi. "Ben tek kardeşim. Peki siz?"

"Şimdi, en küçükleri benim. Benden sonra küçük ağabeyim Levent var. 24 yaşında. Sonra da en büyüğümüz olan Mert ağabeyim var. 31 yaşında o da. Aa sormayı unuttum sen kaç yaşındasın?"

"22."

Kız utanmıştı. Yanaklarına pompalandı kan.

"Yaşasın, yaşıtız demekki."

Kız gülümsedi. "Öyle,"

Bu sırada kadifemsi iç yumuşatan sert ses konuştu.

"Siz geldiğinize göre ben eve gidiyorum," diyerek ayaklandı adam. Heybetli vücudunu kastı, kollarını geriye doğru uzattı ve gerindi.

Adam annesini öptü ve kardeşinin alnına minik bir buse kondurarak arkasını döndü ve elini uzattı kendisine bakan mavişlere.

Ancak kızın elini tutmamasıyla kaşlarını çattı adam. Bu bir erdemdi. Saygıydı. Neden böyle bir kabalık yapmıştı aklı almıyordu. Kaşları çatık halde elini indirdi ve sinirli bir halde vestiyere yöneldi.

Terliklerini çıkardı. Tam eğilip alacağı sırada kız önünde eğildi ve terlikleri alıp, ayakkabılarını önüne koydu.

"Zoraki memnuniyete gerek yok!"

Genç kadın şaşırdı.

"Efendim?"

"Elimi sıkmaya bile tenezzül etmiyorsun, önümde eğilmene gerek yok!"

Gen kadın utançla başını eğdi önüne. Adamın elalarına döndüğünde, inci taneleri özgürlüklerine kavuşmak için komut bekliyorlardı.

"Ö-özür dilerim beyefendi, ben, karşı cinse dokunamıyorum..."

Adam şaşırdı.

"Ne?"

"Lütfen kabalığımı mâzur görün, bazı sebeplerden ötürü erkeklerle temas edemiyorum."

Adam söylediklerinden pişman olmuştu.

"Ben-"

"Cennet! Gelsene artık kızım, çatladık beklemekten!"

Kadın, adama döndü.

"İyi akşamlar beyefendi."

Adam resmiyetten hoşlanmasada uyum sağladı.

"İyi akşamlar, küçük hanım."

Genç kadın içeri geçerken aklında adamın gözleri vardı.

Genç adam evinin kapısını açarken aklında kızın adı yankılanıyordu. Adı gibiydi aynı. Cennet kokuyordu.

***

Oya, Yürek teyze ve Cennet dedikoduyu alt etmişken saat 23.06'yı gösteriyordu. Oya ve Yürek teyze kalkarken Cennet'e sıkıca sarılmış ve sağ'a sol'a dikkat ederek evlerine girmişlerdi. Eğer bu saatte dışarıda olduklarını mahalleli görseydi, sabaha olay olurdu.

Cennet yatağına girip defterini çıkardı ve yazmaya başladı. Yazdı... yazdı... Yazdı.

Saat'e baktı. Yarın ders verecekti. Son cümlesini de yazıp defterini kapattı.

"İmkânsız olacağını bile bile sevdalanmıştım gri gözlü adama."

29.7.16
Düzenlendi; 11.7.17

Âşıklar Mahallesi *TAMAMLANDI*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin