11. Bölüm

2.1K 119 27
                                    

  Sabah güneşin adeta, "Okul var!" diye bağırmasıyla uyandım. Tavanla güzel bir bakışma yaşadıktan sonra yavaşça doğruldum. Tuvalete gidip rutin işlerimi hallettim. Ardından ılık bir duş almayı ihmal etmedim. Duştan çıkınca gardırobuma yönelip üzerime beyaz bir tişört, altıma gri bir pantolon giydim. Saçlarımı tarayıp odamdan çıktım. Katherina'yla aynı anda çıkmıştık. O da güzel görünüyordu. Üzerine kırmızı ve dar bir bluz, altına beyaz ve köpek saldırmışçasına yırtık olan pantolonunu giymişti. Saçları dağınık topuzdu. Makyaj yapmamıştı bile. İşte, bu kadar doğaldı. Düşüncelerimden sıyrılmam Katherina'nın, "Günaydın." demesiyle son buldu. Gülümsüyordu. Gülümsedikçe mutlu oluyordum. Gülümsemesi çok saftı. Saatlerce gülümsese, saatlerce ona bakardım.

"Günaydın." dedim ben de ona karşılık vererek.

"İnelim." Katherina'nın sesini duymamla gözlerimi gözlerine çevirdim.

"Önden buyurun."

Katherina

  Hocanın sesi kulaklarımı tırmalarken dinlememeye çalışıyordum. Kulağıma kulaklığımı takıp zamanın geçmesini diledim. Ama her zamanki gibi dileğim gerçekleşmemişti.

Teneffüs zilini artık cankurtaran olarak adlandıracağım sanırım. Hatta okuldan çıktığımızda binip eve gittiğimiz servisi de ambulans. Mantıklı.

"Bu meteor hangi gün düştü, gençler?" Soru yönelten tarafa baktığımda bir grup erkekle karşılaştım.

"Bana mı dedin?" dedim işaret parmağımı göğsüme koyarak. Bana dediyse sinirimi tutamayabilirim. Bence denememeli yani.

"Evet." dedi bana doğru bir adım atarak. "Yürek yemiş olmalısın. Diyorum ki serbestsin."

"Seni ilgilendirir mi?" dedim yüzüne yanaşarak. Ben sinirliyken gülmesi şartellerimin atmasına sebep olmuştu. Kızaran gözlerim, uzayan dişlerim ve kurtluğun getirdiği tırnaklarımın uzamasıyla yüzünü kavradım. Tırnaklarımı batırıyordum. Bu kesinlikle zevk vericiydi. Tabii onun acıyla bağırması da bana bir şekilde iyi geliyordu.

"Şimdi," dedim burnumun ucuyla onu işaret ederek. "Yüzünün tırnak çiziklerinden görünmemesini ve bütün kanını emip seni burada leş halinde bırakmamı istiyorsan bulaş. Ancak burada sağ kalmak istiyorsan dilini dahi oynatma."

  Çocuk hiçte korkmuş gibi durmuyordu. Ancak ağzını açmaya cesaret edememişti. Zaferle gülümseyip yüzünü bıraktım.

"Olacakları güzelce izleyin, çocuklar. Bu kızla yapacağımız çok şey var." dedi alay edercesine. Sinirimi kendi kendime yatıştırmaya çalışarak oradan uzaklaştım. Sabah sabah neyin nesiydi bu böyle? Zaten beni gören peşimi bırakmaz hale gelmişti. Bir de bu çıktı şimdi. Artık kadromuz(!) eksiksiz.

"Oturun." Hocanın sesiyle düşüncelerim bölündü. Tekrar düşünmek bile istemiyordum. Yapacak bir şey bulamayınca yanımdaki çocuğa yöneldim.

"Kaç dakika var?"

"Kızım daha derse yeni girdik."
  İkimiz de aynı anda gülmeye başladık. Biraz kafa dengi gibi duruyordu.

"Bu soruyu sen çöz." diyerek bu tarafı işaret eden hocaya baktım. Arkama baktığımda duvarla yüz yüze gelince ben olduğumu anladım. Ayağa kalktım ve ağır adımlarla tahtaya ilerledim. Soruda '1 kurt 1 kilometrelik alanı kaç saniyede gider' yazıyordu.

Küçük MelezTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang